Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hollywood'un ünlü artisti Merly Streep, Türkiye'deki son depremin yaralarını sarmaya katkıda bulunacak.
Can Dündar'ın hazırladığı deprem belgeselinde yer alacak.
Bu filmle depremzedeler için yardım toplanması amaçlanıyor.
Yapılan başvuruya Merly Streep hiçbir ücret karşılığı olmaksızın "EVET" cevabını verdi.
Böyle bir uluslararası büyük sanatçının katkısıyla, filmin tüm dünya televizyonları tarafından gösterilmesi doğal olur.
Merly Streep, sadece filmlerinde yansıttığı rolleriyle değil, kendi iç dünyasıyla da insani değerleri yoğun yaşayan, hisseden büyük bir sanatçı.
Onun bu içten katkısı, gerçekten duygulandırıcıdır.
Hollywood'un sanal dünyasındaki biyonik kadınlardan biri değil.
Gerçek bir insan.
Bu fikri - başlangıçta hiç umut olmasa bile - üreten, hayata geçiren ve sonuç alan Can Dündar'ı da kutluyoruz.
Sıradan olmayıp, farklı şeyler üretebilmek ve yapabilmek güzel şey.

Güzellik kavramı

Merly Streep'i Sophie'nin Seçimi filmi zirveye çıkarmıştır.
Naziler'in iki çocuğundan birini vermek zorunda bıraktığı bir annenin dramını harikulade yansıtmıştı.
Sonra...
Vietnam dehşetini ve çılgınlıklarını ilk ortaya koyan filmlerden birinde onu izlemiştik.
Nişanlısı Vietnam'a çarpışmaya giden askerin sevgilisi rolündeydi.
Gene Vietnam'dan gelen bir diğer asker Robert De Niro'nun çekiciliğine direnmeye çalışan, bocalayan, yalnızlık bunalımındaki genç kızı ne güzel yansıtıyordu.
Ve bir başka filminde kendi halinde bir ev kadınıdır.
Issız bir ortamda, eşi ve çocuklarının çıktıkları birkaç günlük gezi sırasında yöreye gelen fotoğrafçı Clint Eastwood ile müthiş bir aşk yaşar.
Ölümüne kadar sır olarak kalacak bu aşkın sahneleri unutulur gibi değildir.
Merly Streep - genel kavramlara göre - hiç de güzel bir kadın değil.
Ama her filminde olağanüstü çekici.
Palermo'da ünlü bir kilisenin tavanındaki İsa'nın dev yağlıboya tablosu gibidir.
O tabloda İsa, kendisine ölüm hükmünün tebliğini dinlemektedir.
Kilisenin sağ tarafından bakıldığında İsa'nın yüzü hüzünlü, umudu kırılmış, yazgısına boyun eğmiş bir fani gibidir.
Rehber, turist gruplarını bir de kilisenin sol tarafına götürür.
Soldan bakıldığında İsa'nın yüzünde, kendisini ölüme mahkum edenlere ince bir alay ifadesi vardır.
Gözlerindeki bakış, dudaklarındaki kıvrım değişmiştir.
"Beni ve öncüsü olduğum inançları hiçbir zaman öldüremeyeceksiniz" mesajı sezilmektedir.
Ressamın büyüklüğü!...
En büyük yaratıcı gücün sahibi de Merly Streep'i böyle çizmiş.
Sıradan kadın kavramları ve ölçütleriyle baktığınızda güzel bulmayabilirsiniz.
Yer değiştirip, onu, yüreğiyle ve beyniyle gördüğünüzde inanılmaz bir güzellik kazanıyor.

Güzel şeyler

Şu pazar yazısı bağlamında, güzel çabalara açtığımız parantezi sürdürelim.
Gazeteci dostumuz Turan Yavuz da belgesele soyundu.
Sovyet devriminin önderlerinden komünist kuramcı ve eylemci Lev Troçki'nin İstanbul'daki sürgün yaşamını beyazperdeye yansıtacak.
Lev Troçki'nin Büyükada'da geçirdiği 4 yılın öyküsü kimi gerçek - örneğin futbolcu Lefter gibi - tanıkları ve Troçki'nin özel yazışmaları "Sürgün" adlı bu yapıtın konusu.
Araştırmacı Ergun Hiçyılmaz'ın yardımıyla senaryoyu Turan Yavuz hazırlamış.
Troçki'yi Rus aktör Victor Sergachev oynayacak.
Daha evvel de onu canlandırmış.
Karısı Natalya'Işık Yenersu, oğlu Sedov'u Tan Sağtürk oynuyor.
Bu film de tıpkı Can Dündar'ın çalışması gibi dışa dönük.
Gerçi sporsorluğu nedeniyle ilk kez TRT'de gösterilecek ama öğrendiğimize göre festivallere gönderilmek üzere hazırlanıyor.
Dünya forumlarında yarışabilecek, varlığını ve gücünü kanıtlayacak girişimlere ihtiyacımız var.
Bu - ilk sayılabilecek - denemeleri, daha görmeden, en azından fikir kıvılcımları ve cesur çıkışları nedeniyle "olumlu" buluyoruz.
"Kendimiz çalıp, kendimiz dinlemediğimiz" daha önceki az sayıda örneklere, bu ikisi daha ekleniyor.



Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr