Türkiye’nin “yalnızlaşma” algısı için nedenler az değil.
Ama...
En önemlisi “İsrail faktörüdür.”
İsrail’in “2 başkentli olduğu” söylenir.
Birincisi malum.
Diğeri ise “Washington...”
Önce Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres’e çektiği “van minıt...”
Sonrasında “Mavi Marmara” krizi.
Bu arada yüksek perdeden atışlar...
İsrail savaş jetlerinin eğitim uçuşlarına Türkiye hava sahasının kapatılma kararı... Karşılıklı büyükelçilerin geri çekilmesi de en düşük düzeyde diplomatik temsil...
Filistin sorunu için ağır üslupla itham...
................................
Bütün bunlar dünyanın en güçlü lobi net work’ü olan Musevi diyasporası tarafından kaydedilmekteydi.
Özellikle Amerika’da ve dünya medyasında bir süredir Türkiye Başbakanı Erdoğan odaklı olumsuz yayınlar arkasında -Ankara’nın demokrasi formatlarına uymayan sapmaları ötesinde- bu Musevi diyasporası aranmalı.
Rusya’nın Abromowitz gibi yeni zengin milyarder oligarkları da aslında Musevi’dir.
Rusya’yı da içine alan bu diyaspora hayatın ve küresel politikanın bir gerçeğidir.
Dikkate alınmalıdır.
Amerika’yla, AB ile Türkiye arasındaki serin rüzgarlar için meteoroloji balonları uçurmaya gerek yok.
Nerelerden üflendiği belli.
“Reel politika” ile ulusal yararlar ve insani değerlerin kesişebileceği noktaları bulmaktır diplomasi.
...............................
Türkiye - İsrail ilişkilerinde normalizasyona dönüş işaretleri zaten hissediliyordu.
Gelen haberlere göre 10 gün içinde resmiyet kazanacak.
“Anlaşma” açıklanacak.
İki ülke de başkentlere karşılıklı büyükelçi gönderecek.
İsrail “hamamın namusunu kurtaracak” bir “özür” tavrını zaten benimsedi.
Tazminatta anlaşma oldu.
Artık basamakları yeniden çıkmak süreci başlıyor.
Önümüzdeki haftalarda Türkiye’ye karşı batı medyasında yumuşama beklenebilir.
Amerikan hükümet sözcülerinden AB sözcülerine kadar ifadelerde de bunu göreceğimizi tahmin ediyorum.
Tabii...
Başbakan Erdoğan gene “çakmazsa!..”
...............................
Elbette yan faktörler de düşünülmeli.
Örneğin...
Mısır konusunda Türkiye başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap alemiyle de köprüleri onaran -nispeten- daha bir “ara vitese” geçmeli.
Son zamanlarda Suriye’deki radikal İslam cihatçılarına koyduğu mesafe, uyguladığı filtre eksi puanları silmeye zaten başlattı.
Yani...
“Onurlu yalnızlık” gibi bir “teneke trampet” tıngırtısı boşluğu gösteriyordu.
Şimdi...
Bir yerlere atılacak.
...............................
Sonuç...
Türkiye dış politikası geleneksel “Amerika-Türkiye-İsrail” üçgenine dönüş yapıyor.
Ama...
Rusya’yı, İran’ı, Arap alemini irite edecek bir kontrolsüzlükte değil.
YORUMSUZ NOBEL
CNN Ekonomi Editörü Cem Seymen, İMF’nin Türkiye masası şefiyle konuşmuş.
Adam, “böylesine büyük bir cari açığa rağmen Türkiye’de borsa yükseliyor, döviz kurları istikrarlı...
Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan şey Türkiye’de oluyor.
Ekonomi tıkır tıkır işliyor” demiş.
Seymen sormuş:
“Bu nasıl olabiliyor?”
Adam “bunun nedenini bulsak Nobel İktisat Ödülü alırız” cevabını vermiş.
.............................
Birkaç “rağmen” daha:
“İnsan hakları” raporlarına...
Türkiye’nin “basın özgürlüğü listesinde” düştüğü son sıralara...
“Hukuk devleti” için soru işaretlerine... Rağmen.
................................
Yeni bir Nobel dalı mı oluşturuluyor?