Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün Daha 1970'li yılların başlarında, politikaya "SİYASİ KATILIMLAR" çalışmasıyla, araştırma kültürünü taşıyan Deniz Baykal.Türkiye insanının politik profilini farklı coğrafyası ve zihniyetleriyle analitik sorgulayan o gradoda bir çalışma yapılmadı.Boş laf üretmeye dayalı politikada değişik bir sesti.Ecevit CHP'sinin oylarına yüzde 42'yle tavan yaptıran etkenler arasında Baykal'ın bu araştırmasının da önemli katkısı vardır."Toprak işleyenin, su kullananın..." "Ne ezilen ne ezen daha hakça düzen...""Düzeni değiştireceğiz..." Bunlar ilkeler ve hedefler olduğu kadar seçmenin demografik yapı araştırmasının dikte ettiği söylemlerdi. Yıllar geçti. Salı günü Deniz Baykal'ın grup konuşması eski dostla kucaklaşma duygusunu verdi. İyi hazırlanmıştı Baykal, "laik" kavramının içini halktan ve gerçeklerden uzaklaşmadan doldurdu."İslam, siyaset ve laiklik üçgeninde" ördüğü kelimelerine ne bir laik ne de samimi Müslüman karşı çıkabilir. "İslamdan önce de kadının örtündüğü, Hıristiyanlıkta ve Musevilikte örtünmenin olduğu, Müslümanlıkta örtünmenin devam ettiği" gerçekleri yansıtabilir mi?Dünyada bir buçuk milyar Müslüman var. Kadının örtünme şekli, hatta başını hiç örtmemesi o bir buçuk milyarlık İslam dünyasında farklı yorumlar ve uygulamalardır. Böyle bir din kültür zenginliğinde tek bir örtünme şeklini anayasa hükmü haline getirmek, elbette yanlıştır.Ama...Hepsini kucaklayan ortak payda "laisizim"dir. Baykal bu görüşlerini dayanaksız bırakmıyor. Örneğin..."Ebu Hanifi'nin namazda kadınların başının dörtte birinin görünebileceği, Ebu Yusuf'un ise yarısına kadar görünebileceği" yolundaki görüşlerini dile getirdi.Saçın tek telinin bile gösterilmemesi gibi dar bir yorum, nasıl anayasa ve yasa maddesi haline gelir?İnançlara, örtünen kadınlarımıza saygı duyarak gösterdiği bu bilimsel yaklaşım siyasete seviye kazandırmıştır. Kendisi için de "İşte bu Baykal" dedirtmiştir. Ama hangi Baykal? İşte bu Baykal. Yani... Deniz Baykal "tesettürün İslamiyetin kurucu unsuru olmadığını" söylüyor. "İslamiyetin kurucu unsuru Kelime-i Şahadet"tir. Büyük günahları ise şöyle sıralıyor:"Allah'a şirk koşmak, büyü yapmak, adam öldürmek, yetim hakkı yemek, savaştan kaçmak, namuslu kadınlara iftirada bulunmak, yalan şahitlik, sözünde durmamak, emanete ihanet, faiz..."AKP ve yöneticileri için bu sayılanlar kanıtı olmayan iddialar düzeyinde kalır. Ama "ya faiz?" Bu devlet faizle borç alıyor, faizle borç veriyor. Faizle gelir elde ediyor.Bana göre bunlar doğal. Ancak... Başörtüsünü dini inançlar uğruna dayatanlar, faiz için neden sessiz kalıyorlar? Müminler bunu neden sorgulamıyorlar?............................Ne günlere geldik. Bakın, neleri konuşmak, yazmak zorunda kaldık. YA FAİZ Salı gecesi G-Mall sinemalarına gelenler Ferhan Şensoy'un bir güldürüsünü daha izleyeceklerini sanıyorlardı.Oysa...Hiç de öyle değildi. FERHAN ŞENSOY DA AĞLAR Ferhan'ın başrolünü üstlendiği "SON DERS" adlı film, 12 Mart 1971 askeri müdahalesi döneminde sol örgüt eylemcisi 5 gencin polis tarafından kıstırılması ve 30 yıl sonra buluşmak sözü vererek kaçmaları sahnesiyle başlıyor. Aradan geçen 30 yıl gösteriyor ki "asıl öğretmen HAYAT"tır. Kimi büyük işadamı oluyor. Kimi öğretim üyesi kimi de aynı devrimci çizgiyi sürdüren bir küçük memur.SON DERS'in ilk gece gösterimindeydim. Ferhan'la ayaküstü lafladık. Şöyle anlattı:"Senaryoyu getirdiler, 'oynar mısın' dediler. Okudum. Ağladım. 1970'li ilk yılları yeniden yaşar gibi oldum, o yıllar ben de yeşil parkalı, eylemci bir delikanlıydım. Senaryodakilerle aynı yaşamı paylaşmıştım. 'Oynarım' dedim."Oynamış, hem de güzel oynamış.Diğerleri de öyle.1970'lerin politize ve 2000'lerin depolitize gençliği de çok hoş yansıtılıyor. Böyle filmlere ihtiyaç var. gunericivaoglu@milliyet.com.tr