Arkadan görünen bir erkek başı... Alnının iki yanında bir tür pergelin ayakları... Kafatası ölçülüyor.
Profilden bir kadın başı... Saçlarının yanında, farklı renklerden bir dizi saç örneği... Saçının cinsi belirleniyor.
"Her ırkın kafatası ölçüleri ve saç özellikleri olduğunu" varsayan Naziler, bu fotoğraflarda Yahudi avcılığı yaparken yansıtılıyor.
Kafatasları ve saçları, Yahudi normlarında görülenler, kamplara gönderiliyor.
Kamplarda saçlar kazınıyor.
Bileklerine, Yahudi yıldızı ve bir numara dövmesi yapılıyor.
Sırtlarında çizgili pijama benzeri giysiler.
Yaz - kış, sıcak - soğuk... Tek giysi...
Çoğunluğu, silah üretiminde çalıştırılıyor.
Kalanlar, insanlık tarihinin en utanç verici görevlerine zorlanıyorlar.
Yani, gözlerinden yaşlar süzülürken yakılacak Yahudiler'i soymak... Gaz odalarında öldürmek... Fırın kapağından içeri sürmek... Arkadaşları ölüleri, yaralıları taşırlarken, kamp bandosunda Alman marşları çalmak....
Bir deri bir kemik kalmış çocuklar ise, yeni ilaçların ve yeni tıp metodlarının denenmesinde "kobay" gibi kullanılıyorlar.
Milyonlarca kadın - erkek - çocuk Yahudi, Nazi kamplarında yok edilmiş.
En büyüğü olan Auschwitz Kampı'ndan ilk fotoğrafları, Gürkut Uşaklı'nın dizi röportajlarında, 1960'lı yıllarda görmüştüm.
Sonraki yıllarda diğer Nazi toplama kamplarına da gittim.
Sergilerinde bulundum.
Kamptan sağ kurtulan Yahudi İnsan Hakları Örgütü'nün kurucusu Simon Wiesenthal ile Viyana'da röportaj yaptım.
Ama... Bu kez İstanbul'da, Fotoğraf ve Belgelerle Auschwitz Kampı Sergisi'nde, bu insanlık suçunun ortaklarını ilk kez dehşetle öğrendim.
Şöyle bir soru var:
"Savaş sırasında müttefikler, Yahudi toplama ve imha kamplarını havadan bombalayarak, neden bu vahşeti durdurmadılar?"
O zamanlar bu soruya "askeri ve siyasi yöneticiler için savaşta öncelikli hedef, silahlı kuvvetlerdir" gibi sudan cevaplar verilmişti.
Ama... Utanç verici bir tarih gerçeğinin üzerindeki perdeyi kaldıran asıl nedeni, Galata Sinegogu'ndaki sergi belgelerinden satırlarla yansıtıyorum:
"Ülkelerini yüzbinlerce Yahudi sığınmacıya açmamak, böylece daha ağır ekonomik sorunlar yüklenmemek ve Yahudi düşmanlığı kendi toplumlarında da varolan müttefik devletler, kamuoylarına 'bu savaşın Yahudiler'i kurtarmak için yapıldığı' izlenimlerini vermemek için kampları bombalamadılar."
Ne yazık ki "o halde bırakalım ölsünler!" gibi bir suça iştirak mantığı...
Ve bu suç iştirakçilerinin, onyıllar geçtikten sonra vicdanlarını yıkamak istercesine, "Yahudi soykırımını kınamanın misyoner toplumu olmak" rolünü kapmaları...
İnanılmaz bir iki yüzlülük!..
Günümüzde de; Kişilikler zamanın karanlık odasında bir süre kaldıktan sonra "maskeler düşmekte" ve "gerçek kimlikler" ortaya çıkmakta.