ABD gizli servisleri, dünya liderlerinin bütün sağlık testlerinin bilgilerine sahiptir. İdrar, kan, kazurat tahlillerini bile izler. Özellikle sağlığı "alarm" verenlerin.
Örneğin... Hafız Esad, Yeltsin, Mitterrand... Kendi ülkelerinin kamuoyları bu liderlerin sağlık sorunlarını ABD gizli servisleri kadar bilemezlerdi.
ABD Büyükelçisi Pearson’un, Ecevit sonrası ve olası seçimler için medyaya - abartılı da olsa - yansıyan söylem iddiaları, gerçekten asılsız mıydı?
Yoksa...
Bir yakın markajın gözlemleri miydi?
Geçen ay Harvard’daki bir panelde, ABD Savunma Bakanlığı Savunma Enstitüsü uzmanlarının, eski Hava Kuvvetleri Komutanı Em. Orgeneral İlhan Kılıç’a açıkça şu soruyu sorduklarına tanık oldum:
"Başkan Bush, telefonda Başbakanınız Ecevit’e ‘Türkiye’ye ihtiyacımız var. Kara Kuvvetlerimizi Türkiye üzerinden Irak’a geçirmemize onay vermenizi rica ediyorum’ dese Ecevit’in cevabı ne olur?"
ABD, böylesine mercek altında tuttuğu Türkiye’nin geleceğinde - diğer bir dizi nedenin yanı sıra - sağlam bir siyasi iktidarı, onun başındaki kişiyi öngörmek ister.
Bu doğal.
Eğer ayranlar kabarmadan, bu işaretleri sezebilseydik, Ecevit sonrası için "B" planı daha önce çizilmeye başlardı belki de.
Kemal Derviş olabilecekleri herkesten önce algılamış olmalıydı.
Derviş durup dururken "Erken seçim daha iyi olur. Türkiye belirsizlikten kurtulur. Seçim ekonomisi savurganlığı yapılsa bile maliyeti 2 buçuk milyar doları geçmez. Merkez Bankası ve kamu bankaları kaynakları kullanılamaz. Belirsizliğin faturası ise 8 buçuk milyar dolar" gibi lafları döne döne tekrarlamaya başladı.
Eleştiri hedefi oldu:
"Sen hayatında muhtar seçimine bile girmeden, seçimin faturasını nasıl anlarsın?"
Oysa düşünmeliydik.
"Ekonomik dengelerin üzerine yaprak bile düşmemesi için özen gösteren bu adam, acaba neden böyle konuşmalar yapmak gereğini duydu?"
Şimdi anlaşılıyor.
Derviş, bu hükümetin devamı sağlanamazsa ve erken seçim zorunluluğu doğarsa bile, panik yaşanmaması için zemini sağlam tutmaya çalışıyordu.
Olası bir siyaset depremine karşı "Merak etmeyin. Ekonominin dengeleri oturdu. Seçim kararı alınsa da bir şey olmaz" mesajları vererek toplum psikolojisini hazırlıyordu.
IMF, Dünya Bankası ve büyük uluslararası finans kuruluşlarına, ekonomiye not veren kurumlara da güvence yansıtmaktaydı.
Kısacası Derviş, "Yerlerinizde kalın. Koltuklarınızı dik tutun. Kemerlerinizi bağlayın. Kısa bir süre kötü hava koşullarında uçacağız" anonsunu yapmaktaydı.
Anlayana...
Şu sıralar, panik yaşanmıyorsa bunda Derviş’in daha önceden bu mesajlarla oluşturduğu "göreceli güven" psikolojisinin katkısı azımsanamaz.
Bir finans kuruluşu yöneticisi şöyle anlatıyor:
"IMF’den gelenler, bakıyorlar... Türkiye’de en büyük fonları 25 - 30 yaşlarında gençler yönetiyor. Şaşırıyorlar. ‘Bizde bu işi en az iki ekonomik çöküntü yaşamış deneyimli ak saçlılar yapar’ diyorlar. Onlara ‘Bizdeki gençler en az 5 ekonomik kriz deneyiminden geçtiler’ cevabını veriyoruz."
Doğru...
Sadece fon yöneticileri değil, Ayşe Teyze, İsmail Amca, Ezgi kızımız, Burak oğlumuz da kriz dalgalarında "şerbetli" oldu.
Panik yapmıyor.
Piyasayı, sadece sayıları az spekülatörler üflüyor.
Ecevit konuttan çıkamayacak duruma girince Cumhurbaşkanı Sezer devreye giriyor.
Sonuç...
Ecevitler sağduyulu bir karar alabilmek için uygun zaman parantezi içindeler. "Çekilmenin ağır maliyeti" diye amacını aşan abartılı kaygılar duymasınlar.
Gerçeği görsünler... Nazik dille yapılan uyarılara kulak versinler.
Son MGK toplantısında alınan kararlar, Türkiye’nin yazgısının bir tek şahsa endeksli olmadığını göstermiyor mu?
Türkiye demokrasi kuralları içinde çözümünü üretir.