Benim de "asli" ağabeyim oldu ve hep öyle sürdü. Daha üsteğmendi tanıdığımda.Kore Savaşı sırasında, yabancı dili nedeniyle Tokyo irtibat bürosunda görev yaptırılmıştı. Dönüşünde, omzunda taşıdığı - sadece - iki yıldıza rağmen Genelkurmay Başkanı merhum Nuri Yamut Paşanın yaveri olmuştu.Genç yaşında saygın bir kişilikti.Salonda diplomat, kışlada ve karargahta çelik gibi askerdi.Düğün gecesi "kızınız Kadir gecesi doğmuş olmalı" diyorlardı komutanları. İlk işittiğimizde aile alınmıştı, şimdi gülümseyerek anımsıyorum.Üsteğmen Ragıp da şanslıydı. Sevgi adlı pırıl pırıl zekalı kız, mütevazı subay maaşını, kültür katkısıyla zenginleştirecek ve yaşamın kalitesini yükseltecek, ömür boyu onu iyi temsil edecek, mutlu edecekti. Ragıp Uluğbay Paşa da "görünmezler" arasındaki ablam Sevgisinin yanına gitti. Ragıp Paşa, çocukluk arkadaşım Hikmet Uluğbayın öz ağabeyidir. Genç subaylara ve yaşamın baharındaki eşlerine "belki bir esin verir" diye düşünerek onların yaşamından kesitler yansıtmak isterim.Ragıp Paşa, Türkiye Cumhuriyetinin ilk ve parlak mühendislerinden Neşet Beyin oğlu. Aile kökleri "ilim dünyasından"...Genç Ragıp babanın bir ara iş hayatı bozulunca, öğrenimi bırakıp Isparta Belediyesine memur olur. 4 yıl hem aileye yardım eder hem - eğitimine devam için - para biriktirir.4 yıl sonra bıraktığı yerden sürdürmek üzere bedelini ödeyip Haydarpaşa Lisesinin yatılı öğrencisi olur. Eğitimine son sınıfa kadar devam eder. Birikimi tükenince, Kuleli Askeri Lisesine geçer. Bitirir. Oradan da Harp Okuluna...Ragıp Uluğbay, Harp Okulunda hep sınıf birincisi olduğu için "sınıf başçavuşudur." Orgeneral olduğunda bile sınıf arkadaşları ona "başçavuşum" derlerdi.Genç Ragıp, Harp Okulunu birincilikle bitirir. Hava Teğmeni olarak göreve başlar.Seçme havacılardan biri olarak, eğitim için ABDye gönderilir. İlk İngilizce kazanımı bu vesileyledir. Ciğerleri rahatsızlanır. Kara Kuvvetlerine geçer. Ama uçmak onun yaşamı boyunca tutkusu olur.Amerikada ataşe yardımcılığı, Napolide NATO görevi, Brüksel NATO Karargahında komutanlık... Katır sırtında gittiği Dumludan Egede NATO Komutanlığına kadar "güzel ve dolu dolu" bir yaşam.Kurmay Akademisini birinci değil beşinci bitirdiğini öğrendiği gün buruk ama bilgece gülümsemişti.Devre arkadaşlarından 4 yıl rötarlı ve ciğer rahatsızlığı nedeniyle sonradan karacı olması gibi eksilerine rağmen, bu eksilerden çalışma kapasitesi, karakter ve kültürüyle artılar üretti. İlk turda general olan devresinin ilk ismiydi.Dış görevlerin nispeten daha iyi kaynaklarıyla oluşturduğu evi bir burjuva evi görüntüsündeydi ama yaşamı sadeydi.Akşamları yemek için "iki dilim kızarmış ekmek, bir dilim beyaz peynir ve çay" yeterliydi onun için.Evde her zaman kaliteli şarabı, malt viskisi vardı ama çok özel vesileler olmadıkça içmezdi.Genellikle Churchill, Eisenhower gibi isimlerin cilt - cilt biyografi kitaplarını alır, bir koltuğa geçer, saatlerce okurdu.Ablam da sade ve tutumluydu.Ay sonları yaklaştığında, harika bir sunum içinde muhteşem kuru fasulye, pasta gibi kabarmış ve parmakları bile yedirtecek omlet yapar ve masadakilere ziyafet sofrasındaymış izlenimi verdirtirdi.Oğlunun ve kendi giysilerinin dikişlerini dikerdi.6 ayda bir verdikleri davetlerde Türk, yabancı diplomatlar, generaller olurdu."Akılcı" ve "az, çoktur" (less is more) ilkesiyle yaşadıkları için yaşam boyu zorluk çekmediler.Kenarda mütavazı bir birikimleri oldu. Emekliliklerine, bütün servetlerini oluşturan Fenerbahçedeki bir mütevazı daire ile hazırdılar.Paşa, özel kesim holdinglerinden, "yönetim kurulu üyeliği" tekliflerini "yakışık almaz" diyerek kabul etmedi. Sade yaşamı sürdürdüler.Önce ablamı yitirdik.Onun Aşiyandaki mezarının yanı da alınmıştı. Bir gün gelecek, paşası yanına getirilecekti.O gün yarınmış.Allah rahmet eylesin. Yan yana nur içinde yatsınlar. g.civaoglu@milliyet.com.tr Güzel bir masal