Şimdilerde ABD’ye posta atarcasına büyük AKP büyükleri "1 kapı kapanır 13 kapı açılır" lafları ediyor.
Türkiye böyle çıkışlara alışıktır.
Örneğin 1960’lı yıllarda Başbakan İsmet İnönü de ünlü Johnson mektubu üzerine patlamıştı. "Yeni bir dünya kurulur, Türkiye oradaki yerini alır" demişti. Çünkü... Dönemin ABD Başkanı Johnson, mektubunda, İnönü’ye "NATO için size verdiğimiz silahları, Kıbrıs Rumlarına karşı kullanamazsınız. Bu yüzden başınız Sovyetler Birliği ile derde girerse sizi korumayız" diye yazmıştı.
İnönü’nün kükremesi üzerine Cumhuriyet tarihinde ilk kez Ankara caddelerinden gençler, ABD Büyükelçiliği’ne akmıştı.
"Go home" diye ilk kez haykırılıyordu.
ABD ile Türkiye’nin arası açıldı, ama İsmet Paşa’nın "Türkiye de oradaki yerini alır" dediği yeni dünya, hiçbir zaman kurulmadı.
Dünya çoktan paylaşılmıştı da ondan.
Şimdi de 1’i kapanırsa 13 kapı açılmaz.
Sonraları, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit de ABD’ye kükredi:
"Ho Shi Minh’in önünde aşılması çok zor duvarlar yükseliyor.
Oysa, Türkiye için sorun çok daha kolay.
Anahtarı çeviririz. Kapı açılır. Duvarın öbür tarafına geçeriz."
Duvarın öbür tarafı...
Yani, Sovyet bloku.
Ecevit’i böyle konuşturan da ABD’nin densizliğiydi.
Makarios - Sampson ikilisinin Kıbrıs Türklerine toplu kıyıma geçmeleri ve anayasal düzeni yıkmaları üzerine Türkiye "garantörlük" meşru hakkını kullanmış, adanın kuzeyine el koymuştu.
ABD "derhal çıkın" diyordu.
Başbakan Ecevit elbette bunu dinlemedi.
ABD, Türkiye’ye 4 yıl sürecek çok ağır bir ambargo koydu.
Daha önce İnönü’nün yeni bir dünya kurulmayacağını anladığı gibi Ecevit de kapıyı açıp öbür tarafa geçemeyeceğini gördü. Duvarın öte tarafına geçilemezdi. Çünkü duvarın iki tarafında kalacak olanlar İkinci Dünya Savaşı sonrası paylaşılmıştı.
Şu günlere dönelim...
Şimdi de bir kapı kapanırsa 13 kapı açılmaz.
Daha sonraki Başbakan Demirel, ambargodan çok çekti.
Bırakın kredi bulmayı, Merkez Bankası altın stoklarını rehin vermesini bile ABD’nin görünmez eli engelliyordu.
Ama yine de Demirel, "yeni bir dünya kurulması ve Türkiye’nin orada yer alması ya da duvarın öbür tarafı gibi macera arayışlarına" geçmedi.
Toprak adamıydı. Sabırlıydı. Doğanın küstüğü yıllarda tevekkülü, akılcılığı, zor yılları aşma tahammülünü öğrenmişti. ABD ile kapıları kapatmanın imasını bile yapmadı.
"Her şeyden önce öngörülebilir olmak önemlidir. Siyasetçi, ne yapacağı, ne yapmayacağı tahmin edilebilir ise devlet adamıdır" diyordu.
ABD ile dostluğu, NATO ve diğer kurumlarda Türkiye’nin yeri ve geleneksel bağlantıları gibi derin - temel çizgilerde tereddüt havası hiç estirmedi.
"Bazı kırıkları birlikte ve iyi niyetle düzeltelim" mesajını verdi.
24 Ocak kararları öyle alındı.
Şu son birkaç haftaya kadar uzanan "stratejik ortaklık" süreci böyle oluştu.
Daha önce iki kez çiğnenmiş bulunan kapı - duvar söylemleri, aslında keçiboynuzudur. Hiçbir şey üretmez. Kompleksli politikacılara hava attırır. Toplumu yelpazeler. O kadar.
Oysa...
Şimdi yeni bir şeyler söylemek zamanı...
Örneğin bakın İngilizler ne diyor:
"ABD koskoca bir uçak gemisi. Kaza yapmadan, felaketlere neden olmadan yol alabilmesi için bir kılavuz gemisine ihtiyacı var. İşte İngiltere görünüşte ABD’ye yardım etmekte ama aslında dünyaya hizmet veriyor."
Türkiye de şu coğrafyanın gerçek bilgesi olarak ABD’ye iki yeni yetme kargadan kılavuz edinmenin, burnunu pisliklerden kurtarmayacağını iyi anlatmalı. Hem ABD’nin, hem yörenin burnunu...