Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Baykal, Mesut Yılmaz'la daha baş başa konuşmasından önce açıklamıştı:
"İrticaya karşı savaşım ve vergi reformu gibi Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu köklü değişim yasalarına hiçbir koşula bağlı olmaksızın destek vereceğiz."
İkili görüşmeden sonra her ikisinin de yaptıkları açıklama, bu desteği ortaya koymuştur.
Böylece...
28 Şubat sürecinin ve son haftalardaki bunalımının aşılacağı görülüyor.
Türkiye, en az bayram sonuna kadar rahat bir nefes almıştır.
Bayrama kadar, Vergi Yasası, öğretmenlere - mümkünse, yükseköğretim üyelerine - Zam Yasaları çıkacaktır. İrticayla Savaşım Yasaları'nın komisyon görüşmeleri tamamlanacaktır.
Bunlar vitrindeki görüntüler olacak.
Ama...
Asıl kapalı kapılar ardında yapılacak önemli konuşmalara işaret etmekte yarar var.
Dünkü, konuşmalarında Baykal, Yılmaz'dan "seçim tarihinin açıklanmasını, seçime kadar yapılacakların planlanmasını, Türkiye'nin önüne bir takvim konmasını...
Ve en önemlisi,
- Türkiye'yi seçime götürecek yeni bir hükümet modelinin - oluşturulmasını" istemiştir.

Yılmaz, Baykal'a "seçime gitme gereğini içine sindirmiş olduğu" izlenimini vermiş bulunuyor.
"Ortaklarının seçimden başka çare olmadığını gördükleri" kanısını yansıtıyor.
Ancak...
"Seçim tarihinin önceden açıklanmasını sakıncalı bulduğunu, seçim hükümeti modelini de ortaklarıyla konuşması gerektiğini" söylüyor.
Bu konularda ortak partilerin liderleriyle ve kendi kurmaylarıyla görüş oluşturacak.
Baykal ile yeniden bir araya gelecekler.
"Seçim tarihi" ve "seçim hükümeti" konularında uzlaşma noktalarını arayacaklar.
Uzlaşırlarsa...
Diyalogları daha da yoğunlaşarak, CHP'nin katkısıyla sürecek.
Uzlaşamazlarsa, pamuk ipliğinden destek, irticayla mücadele, vergi reformu gibi konularda sürer.
Ama, bir yerde kopar.
Uzlaşırlarsa...
Ufukta gene, yeni bir hükümet var.
O halde...
Bu hükümetin çok uzun süre devam edemeyeceği görünüyor.
Yılmaz, geride kalan 9 ayda değerlendiremediği şansı, şu sayılı aylarda güvenilir, net ve kararlı uygulamalarla başarıya dönüştürmelidir.
Eğer bunu yaparsa...
Türkiye'nin siyaset haritasında ön sarsıntıları sezilen depremde, merkez partilerin lideri haline gelebilir.

Mesut Yılmaz'a talih üçüncü kez gülüyor.
Birincisini; Fransa'nın eski Ankara Büyükelçisi Francois Doppfer'den dinlemiştim.
Anavatan - DYP Hükümeti'nin kurulduğu gün bir yemekteydik.
Büyükelçi, "Türkiye'nin ve dünyanın istediği hükümet formülü budur. Bütün iç ve dış destekler bu hükümete verilmektedir. Bu hükümet başaramazsa, bunun için özel bir yetenek gerek" demişti.
Sonuç malum....
Mesut Yılmaz'a ikinci şans, Refahyol kabusu yaşandıktan sonra gene altın tepside sunuldu.
Türkiye'de, karabasan gibi bir dönem yaşandı.
Ardından 28 Şubat süreci başlamıştı.
Uçurumun kenarında yürüyordu.
Türkiye, Yılmaz'ın kurduğu hükümet, Türkiye'nin bütün sivil demokratik örgütlerinin, laik medyanın, duyarlı güçlerin rüzgarını kazandı.
Pupa yelken başarıya yol alabilirdi.
Alamadı.
Sürekli patinaj yaptı.
Sonunda, komutanlarla ve kendisini ayakta tutan tek destek CHP'nin lideriyle de karşı karşıya geldi.
Ara rejim lafları... Bunalım...
Yılmaz'a, şans bir kez daha gülüyor.
CHP
pamuk ipliğini koparmıyor.
Türkiye'nin bütün duyarlı güçleri, laik medyası ve sivil demokratik örgütler - artık ihtiyatlı da olsa - desteğini Yılmaz'a yine vermekte.
Evet... Üçüncü şans.
Ve galiba sonuncu.


Devlet adamı, ayaklarını bugünün zeminine sağlam basar, ama, gelecek nesilleri de düşünerek politika yapar.
Toplumun önündedir.
Toplum onu izler.
Siyasetçi, bugünün oylarını ve sandık hesaplarını yapar.
Seçmenin arkasındadır.
Günümüzün siyasal çözüm bunalımlarının ve sancılarının başlıca nedeni; liderlerin siyasetçi olmalarıdır. Devlet adamı değil...
Zaman zaman, devlet adamı genlerine sahip oldukları izlenimlerini verenler de, ekonominin "kötü para, iyi parayı kovar" ilkesi gereğince - farklı değerlerini büyük çapta yitirmiş - gibidirler.
Mesut Yılmaz, şimdi, üçüncü ve son şansı ile birlikte "siyasetçi" ve "devlet adamı" yollarının kavşağındadır.
Yapacağı seçim, kendisinin, partisinin, hükümetinin ve en önemlisi Türkiye'nin yazgısını belirleyecek.
İrticaya karşı - gerçek inançlı kitleleri incitmeden - savaşımda, reformlarda, Türkiye'nin çağdaşlaşma ve demokratikleşme sürecinde hiç ödün vermeyen - kesin ve kararlı - uygulamalarla devlet adamı gibi davranmalıdır.
Yani...
Toplumun önüne geçmelidir... Önder olmalıdır... Toplum onu izlemelidir.


Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr