Cumhurbaşkanlığı da,
hükümet de
Türkiye'nin yazgısını ellerinde tutan zirvedeki iki kurumdur.
O ikisinin birbirine karşı son derece özenli olmaları gerekir.
Cumhurbaşkanı'nın hükümeti
"hukuk dışı" gösterecek bir vitrin çizmesi... Ya da hükümetin
"hukuktan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanan, yetki gaspında bulunan" bir
Cumhurbaşkanı görüntüsünü kamuoyuna sunması yanlıştır.
Yıpranan kişiler değil, kurumlar olur.
Duygusal davranışlar, bu sağduyu süzgecinden geçirilmeli.
Hele...
İki tarafı dolduruşa getirenlerin röntgeni iyi görülmeli.
Amaç, acaba sadece hukuk devleti için duyulan özlem ve heyecan mıdır?
Yoksa...
O heyecanı içtenlikle duyanların yanı sıra, daha karanlık tezgahlar çoğunlukta mıdır?
Yurttaş merceğiyle
Şu son
KHK krizi bağlamında, yurttaş gözüyle devletin zirvesindeki manzara nedir?
"Bizim sorunlarımıza onlar mı çözüm getirecek?.. Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında bile diyalog yoksa... Onlar bile birbirlerini hukukun dışında görüyorlarsa... Yandı gülüm keten helva."Sokaktaki vatandaş,
"hükümet bu kararnameyi hazırlarken, Anayasa'da 38. ve 91. maddelerin olduğundan habersiz miydi?Hükümetin hiç mi hukukçusu yoktu?" diye sormaz mı?
Veya...
"Hukuku sadece bizim Cumhurbaşkanı mı biliyor?" diye...
Her ikisi de
Cumhurbaşkanlığı ve
hükümeti kurum olarak yıpratıyor.
Keşke kamuoyu yoklamaları yapılsa ve toplumun nabzı tutulsa.
Sacayağı
Türkiye'de cumhurbaşkanları ve başbakanlar birbirlerine görev devrederlerken, elbette güncel bazı kritik konuların perde arkasını yansıtırlar.
Ama...
Şu ikisi hiç değişmez.
Birincisi...
Devletin temel stratejisinin yazılı olduğu ve pek az sayıda basılı olan kitapçıktır.
İkincisi ise
"Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı'nın sacayağı oluşturduğu... Sürekli dirsek temasında bulunmaları gerektiği..."O üçü,
40 yıla yakın süredir, haftanın belli bir günü
Çankaya'ya mutat ziyaretlerde bir araya gelirler.
Hatta...
MİT Başkanı da...
Bazen, haftada birden fazla da görüşürler.
Yaz mesaisi
Cumhurbaşkanı'nın yaz dönemi çalışması için
Ankara'dan ayrılması buna engel değildir.
Daha önceleri
Florya Köşkü'nde, sonraları
Okluk Koyu'nda,
Huber Köşkü'nde hatta cumhurbaşkanlarının kişisel yazlık evlerinde, başbakanları, Genelkurmay başkanlarını, MİT Başkanı'nı haftalık mutat ziyaretleri için kabul etmeleri
Türkiye'nin geleneğidir.
Devletin zirvesinde görüş ayrılıkları olabilir.
Örneğin...
1970'li yılların ikinci yarısında, dönemin
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, dönemin
Başbakanı Demirel'den gelen bazı kararnameleri imzalamakta direniyordu.
O sıralarda
"Cumhurbaşkanı önüne gelen her evrakı imzalamakla görevli noter mi?" tartışması da açılmıştı.
Ama...
Bu görüş ayrılıkları, zirvede
"dargınlık" izlenimi veren
"diyalog kopukluğu" veya
"Köşk'ün kapılarının Başbakan'a kapanışı" ile değil, gene karşılıklı görüşme ile aşılmıştır.
İmza
Cumhurbaşkanı Sezer, son kararnameyi imzalamamak için direnişi sürdürebilir.
Sonuçları, hem kendisinin hem
Türkiye'nin eksileri ve artıları olur.
Ama...
Huber Köşkü'nün kapılarını
Başbakan'a açmamayı sürdüremez.
Bir hukuk adamı olarak bilir ki, o kapıların sahibi değildir.
Sezer'in de bu görüntüyü gidereceğini sanıyoruz.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr