Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bugün Vehbi Koç'un vefatının 5.yıldönümü...
Yaşasaydı, Türkiye'nin şu manzarasından büyük üzüntü duyardı.
Devletin zirvesindekilere, daha önceleri yaptığı gibi mektuplar gönderirdi... Gene şirketleri adına hiçbir şey istemez... Türkiye sorunlarını sıralar, uyarırdı, çözüm önerilerinde bulunurdu.
Yöneticilerine ruhsal ve bedensel sağlıklarını korumalarını tavsiye ederdi.
Bilirdi ki... "Ancak bedensel ve ruhsal sağlığı olan yöneticiler, ülkeye yararlı olabilir."
İşadamlığını çok aşan kişisel ağırlığıyla, bu mektupları ve zaman zaman sözlü uyarılarıyla yararlı olmuştur.
Bugün, Koç Üniversitesi'nde onun adını taşıyan kürsünün açılış töreni de var.
Kampüs meydanındaki Vehbi Koç heykeli için Rektör şöyle demişti:
"Öğrencilerin, heykelin kaidesine oturup Koç'la sessiz söyleşiler yapmasını amaçladık."
Keşke krizin sorumluları da, onunla zihinsel iletişim kurabilseler.
Merhum Koç "Türkiye varsa, ben de varım" derdi.
İşte önemli olan bu ilkenin paylaşılmasıdır.

Ne yazık ki... Koç’un bıraktığı boşluğu doldurabilecek bir kişisel ağırlıktan da yoksunuz.
Ama... Siyaset dışında değerli ve ağırlıklı isimler var.
Hem ülke ekonomisi ve siyasetinde, toplum psikolojisinde... Hem de yer yuvarlağında etkin olabilirler.
Sözgelişi... Vahit Halefoğlu, Şükrü Elekdağ, İlter Türkmen, Atilla Karaosmanoğlu, Kemal Derviş, Kaya Erdem, İhsan Doğramacı, Selahattin Beyazıt, Bülent Eczacıbaşı, Erkut Yücaoğlu, Jak Kamhi, Yavuz Canevi, Aldo Kaslovski...
Onların ve benzer isimlerin, çözüm üretmekte ve uluslararası platformun etkin noktalarında ilişki kurmaktı yararlanılacak bir "Task Force" oluşturulması düşünülebilir.
Ve bir ekonomik programın tamamlanmasından sonra o isimlerin kamuoyuna açıklamaları, şu sıralar artık fazla etkinliği kalmayan Hükümet güvencelerinden çok daha ağırlıklı psikolojik sonuç verebilir.

Türkiye’de kriz, ekonomik ve siyasetin ikili kıskacında sıkışmış.
Şöyle ki...
Merkez Bankası, rezervlerinin erimemesi için piyasaya TL pompalanamıyor.
Özel bankalar, kamu bankalarından repo alacaklarını hatta faizlerini bile tahsil edemedikleri için Merkez Bankası’ndan döviz alamadılar.
Döviz stokları erimiyor ama, TL olmadığı için repo faizleri uçuşta...
Bu denli yüksek faizlere ne bankalar dayanabilir, ne de reel ekonomi...
Buna karşılık... TL pompalanırsa, bankalar bu kez açıklarını kapatmak için ve de doların daha da uçacağını düşünmeleri nedeniyle TL’den kaçacaklardır. Dövize yöneleceklerdir.
Merkez Bankası’nın döviz stokları eriyecek, döviz fiyatları çıldıracaktır.
İşte ekonomik kıskaç...
Peki çözüm ne?
İşte bu araştırılıyor.
Türkiye için bu "en güvenli çözüm şansı" görünmüyor.
Öte yandan... Bu Hükümet’e ve bu ekonomi bürokratlarına güven çok aşındı...
Patlayan ve kaçıran lastikle ne kadar yol alınır?
Hükümet değişirse, bir siyasi kriz ve belki seçim çok riskli değil mi?
Bu da siyasi kıskaç...
O halde... Bir kez daha yeniliyoruz ki, "Türkiye, bir yandan IMF ile birlikte bütçesini, programını, enflasyon hedeflerini, yerleşecek kur değerine göre yeniden saptarken, öte yandan da bunları uygulayacak bürokrasi ve ekonomi kadrolarını yenilemeliydi."
Dün otomobil değil, lastik değiştirildi.
Sonra... Herhalde döviz kurları belirli bir düzeye oturduktan sonra ekonomi, yeni dengeler kurarak yaralı da olsa yoluna devam edecektir.
Öngörülen süre, en fazla bayram sonrasıdır.
Yeter ki sakin ve sağduyulu olalım.