Türkiye’nin gündemine gülle gibi düşen kuşku “komutanların toplu istifası...”
Em. Amiral bu olasılığı Ruhat Mengi’nin “Her Açıdan” adlı televizyon programında ilk kez dile getirdiği zaman “fantezi” gibi algılanmıştı.
Ama...
Çok geçmedi, siyaset kulislerinin ciddi konusuna dönüştü.
Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanıyla Jandarma Genel Komutanı’nın “protesto” yüklenmiş toplu istifaları hiç kuşkusuz Türkiye’nin taşımakta büyük zorluk çekeceği bir tavır olur.
Ancak...
Yakın siyaset tarihindeki “asker rollerinden” kesin farklı oluşu “mağdur iktidar” oyununa perde açmaya alışanlar için “ezber bozar.”
Açıklamalara, sert bildirilere, muhtıralara, e-muhtıralara endeksli “mağduriyet” beklentisiyle yapılan gişe hesapları açıkta kalır.
Herkesin hakkı olan “istifa iradesi” demokrasi karşıtlığı gibi de sunulamaz.
Üstelik, Türkiye siyasetinde buna benzer bir “istifa” örneği de var.
Merhum Turgut Özal döneminde, Türkiye’nin Kuzey Irak’ı ele geçirmesi, Musul ve Kerkük petrol bölgeleri dahil o coğrafyada kalıcı olması isteniyordu.
Özal bu konuda fazlasıyla hevesliydi.
O süreçteki Genelkurmay Başkanı Org. Necip Torumtay ise karşı görüşteydi.
“TSK’nın bir kez o batağa girerse sonrasının nasıl da belalı olacağını” biliyordu.
Aradan yıllar geçtikten sonra süper güç ABD’nin bile Irak’ta ne hale geldiğini görüyoruz.
ABD’nin Vietnam’dan sonra en çok insani kayıp verdiği topraklardır Irak.
Org. Torumtay bu kaygılarını anlattı, gerekçelerini sıraladı ama Özal ısrarlıydı.
Öyle bir “kritik kavşağa” gelmişlerdi ki ya bu karanlık maceraya girilecekti ya da Org. Torumtay istifa edecekti.
“Harekât emrindeki imza” gibi bir eksiklik de vesile oldu.
Org. Torumtay görevinden istifa etti.
Çok değerli, sevilen, sayılan, sağlam bir komutandı.
İstifa, Özal’ın bu macera hevesini yeniden düşünmesini sağladı.
Sonuç...
“Kuzey Irak’ı petrol kuyuları zenginlikleriyle birlikte ele geçirmek ve o coğrafyayla Türkiye arasında federasyon kurmak” projeleri rafa kalktı.
Bunun “keşke engellenmeseydi” görüşleri hâlâ dile getirilir.
Hatırlatmaktaki amacım “sadece Genelkurmay Başkanı istifasının bile nasıl etkileri olabileceğini göstermek.”
AMAN HA...
Bütün bunlardan sonra sakın “Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarıyla Jandarma Genel Komutanı istifa etsinler” gibi bir temennim olduğu sanılmasın.
Kesinlikle “hayır...”
Tam tersine...
Ne istifa ne de “mağdur” oyunlarına yeniden perde açtıracak asker tavırları...
Elbette suskunluk zor.
Fakat bazen “suskun” kalmak diğer bütün seçeneklerden daha anlamlı olur.
Sanıyorum, usul hukukunda yanlışlıklar üst düzeyde diyaloglarla hâlâ düzelebilir.
Elbette...
Psikolojik zorlamaların içe sindirilmesi zor...
Komutanların kendi astlarından oluşan “TSK kamuoyunda” nabız atışlarını da dikkate almaları ve duyarlı olmaları doğal ama gene de seçim sandıkları için kullanılacak “açığı” vermemek gerek.
Demokrasi vitrinine özen gösterilmeli.
Evet...
Zor, zor...
Doğan Akın T24’te güzel yazmış.
Onun “Org. İlker Başbuğ’un Genelkurmay Başkanı olmak için duymuş olduğu isteğin, şimdilerde bu görevden ayrılmak için duyduğu istekten daha az olduğuna inanıyorum” satırları çok gerçekçi.
Hepimiz...
Türkiye gündeminden şu “darbe” sözcüğünü bir daha dönüş yapmamak üzere çıkmasını dilemeli, bunun için hukuk sürecinin sonuna kadar işlemesine olduğu kadar, “hukuk adına hukuk yanlışlarının yapılmamasına” da katkıda bulunmalıyız.
“Demokraside çözümlerin tükenmeyeceği” inancını sürdürmeliyiz.