Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Faiz şoku gündemde.
Bir günde faizlerin 15 - 20 puan düşmesi bir yandan olumlu görünüyor... Öte yandan da kaygılar var. Çünkü...
Anılarımızda 1994 krizinin çok acı görüntüleri hala canlı.
O zaman, banka faizleri birden 15 - 20 puan düşürülmüştü.
Enflasyon ve faiz oranları arasındaki makas çok açılmıştı.
Borsa, yarıtımcıya kuşkular veriyordu.
Boşta kalan para, sel suları gibi dövize aktı.
Bir dolar 17 bin TL iken, birkaç hafta içinde 40 bine kadar fırladı.
Merkez Bankası dövizleri 2 buçuk milyar dolara kadar düştü.
Türkiye, iflasın eşiğine geldi.
Artık TL kullanılmıyordu.
Piyasada mark ya da dolar üzerinden, sabah ve öğleden sonra iki farklı fiyat sistemi uygulanıyordu.
Fabrikalar toplu halde işçi çıkartıyorlardı.
Bazıları, kışın ortasında, yıllık tatile girmişlerdi.
Kimse bir hafta sonrasını göremiyordu.
Şimdi bir kez daha yaşamakta olduğumuz faiz şoku, işte bu nedenlerle tereddüt, kuşku ve hatta kaygılar yaratıyor.

Ancak...
1998 Temmuz görüntülerini, 1994 Ocak krizinin arasına karbon kağıdı konulmuş kopyası sanmak yanlış olur.
Geçmiş deneyimlerden yararlanmak başka...
Evham ya da daha ileriye giden abartılmış felaket senaryoları üretmek başka...
Önce 1994 krizinin nedenlerine eğilelim.
1993 sonlarında, faizler siyasi emir ve komutayla düşürülmüştü.
Ekonominin kendi doğasının gereği değildi. Yapaydı.
1994 başları dahil, son haftalarda ihalelere katılanların yeterince yüksek faiz önermemeleri yüzünden, devlet kağıdı ihaleleri yapılamıyordu.
Devlet kağıdına bağlanmış büyük paralar serbest ve amaçsız kalmıştı.
Böyle bir ortamda borsa da artık sağlam alternatif değildi.
Serseri ve sahipsiz büyük paralar, dalga dalga dövize vurdu.
Bu arada, devlet 3 gün - anlaşılmaz nedenlerle - piyasaya girerek döviz satmadı. Döviz fiyatlarındaki bu müthiş tırmanışı durdurmaya çalışmadı. Neredeyse seyirci kaldı.
O sıralarda "Devlet döviz satmalı ve bu dramatik gidişi durdurmalı. Daha ne bekliyor?" diye çağrıda bulunuyorduk.
Ama, bir etkisi olmuyordu.
Türkiye, göz göre göre krize sürüklenmekteydi.
Devlet müdehaleye başladığında ise hem artık çok geçti. Hem de küçük döviz satışlarıyla devreye girdiği için etkisiz kalmıştı.
Zaten döviz rezervi de pek fazla olmadığı için, ekonomi çökmüştü.

Bugünlere gelince...
1993'ten ilk fark, hazine kağıtları ihalelerinin yapılmakta oluşudur.
Ortada başıboş büyük paralar yoktur.
Faizlerin inmesi için işaretler piyasadan gelmektedir.
Örneğin...
İkincil piyasada kamu kağıtları hazine ihalesindeki değerlerinin 20 puan gerisine düşmüştür.
Merkez Bankası'nın taban faizlerini düşürmesi bu göstergelerin bir uzantısıdır.
Bankalar ise, bir yandan devlet kağıtları, öte yandan Merkez Bankası faizlerinde aşağıya çekilme nedeniyle, para stoklarına daha düşük gelir sağlayacağı için, mevduata faiz oranlarını da düşürmüştür.
Çünkü, pahalı para toplamının ve düşük getirinin mantığı yoktur.
Ayrıca...
Çok erken bir yargıda bulunmuş olmayalım, ama, dövize doğru bir talep patlaması olmuş değil.
Dünkü gazetelerde yer alan faiz şoku manşetlerine karşın, dolarda fiyat artışı 800 TL'de kalmıştır.
Üstelik...
Devlet daha ilk günden döviz satışlarıyla piyasaya girmiş, doların, markın büyük fiyat sıçramaları yapmasını zamanında önlemiştir.

Fakat...
Gene de kimsenin başında kavak yelleri esmesin.
Ayaklar yerden kesilmesin.
Enflasyonla reel banka faizi arasında, yüzde 14 - yüzde 20 oranında fark var. Bu negatif faiz farkı, bankalardaki parayı başka kaynaklar aramaya ve enflasyonun önünde erimekten kurtulmaya itebilir.
Döviz, böyle bir tercih alanı olursa, ekonomideki nispeten iyimser hava dağılır.
Gerçi...
Yatırımcının beklentisi önemlidir.
Eğer, önümüzdeki dönem için enflasyon beklentisi yüzde 60 ise ve net faiz geliri yüzde 70 ise, yüzde 10 reel faiz kazancı iyidir.
Zaten bu gibi nedenlerle piyasada ciddi yabancı yatırımcılar var.
Ne var ki...
Bütün bunlara karşın, reflekslerin abartılmış iyimserlikle rakkamlara yansıdığını görüyoruz.
"Bu ortamın - ortada henüz çok büyük bir belirleyici neden yokken - birden faizlerde yüzde 20 düşüşü haklı gösterecek bir izahının bulunduğu" söylenemez.
Böyle abartılmış reaksiyonlar, en ufak bir olumsuzlukta, gene abartılmış karşı reaksiyonlarla bozulabilir.
Oysa...
Ekonomi de, tıpkı psikoloji gibi küçük ve sabırlı adımlarla sonuca yönelmeyi gerektirebilir.
Ekonomide psikolojinin rolü yadsınamayacağına göre, davranış bozuklukları göstergesi olan ani med - cezir ya da yükselme ve alçalma hareketleri hep kuşku vericidir.



Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr