Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Adı "KURTLAR İMPARATORLUĞU..." Paris'te başlayan, İstanbul'da süren ve Nemrut Dağı'nın doruklarında biten bir kitap.
Paris'teki "Küçük Türkiye" diye anılan St. Denis ve çevresindeki Türkiye mafyasını, Türkiye bağlantılarını "altın hilal"i oluşturan Türk cumhuriyetleri ve Afganistan dahil uyuşturucu trafiğini anlatmakta.
Mafya babalarıyla, bazı büyük holdingler, siyasi parti kodamanları ve finansörleri, dişli bürokratlar altın ve uyuşturucu tozu serpilmiş "Kurtlar İmparatorluğu"nu oluşturuyor.
Kitap, eski bozkurtların yoldan çıkarak, cinayet, uyuşturucu, haraç, ihale dayatması, çek senet tahsilinin karanlık dünyasına dalmış olanlarını gözler önüne seriyor.
Her kitabı, aylarca dünyada en çok satan kitaplar listelerinin başında kalan Jean - Christophe Grange yazmış.
Grange'nin daha önce, başarılı bir gazete muhabirliği dönemi olmuş.

Kitap sürükleyici.
İyi akıyor...
"Sapmış bozkurtlar" için satırları inanılmaz gerçekçi.
Hele... Değişik isimler kullanılmış olsa da bazı babaları elinizle koymuş gibi kitapta buluyorsunuz.
Örneğin bir tür terminatör olan Azer Akarca, büyük işadamı ve karanlık dünyaların babası İbrahim Kutsi...
Gerçi bildiğim kadarıyla iki önemli Türk gazetecisi de Grange'ye danışmanlık yardımında bulunmuşlar.
Fakat... Kitapta yer alan bilgilerin bazıları onların bile haber alma alanlarının çok daha derinlerinde.
Sanıyorum Grange, bunları Fransız polisi ve Fransa gizli servis örgütlerinden derlemiş.
Yakalanan bazı ünlülerin polisteki ve mahkemedeki ifadelerinden de yararlanmış olabilir.

Amacım kişilere gönderme yapmak ya da Grange'nin haber kaynaklarını bulmak değil. Konuya eğilmiş olmamın nedeni bozkurtlardan bir bölümünün sınırlarımızın ötesinde nasıl bir "Türk" imajı çizdikleridir.
Başımıza bir de bu çıktı.
Uyuşturucu imalatçısı, kaçakçısı, kıyıcı, kan dökücü ve mafya bağlantılarıyla Avrupa dokularını saran, dehşet veren bir Türk imajı...
Bunların çoğu, ilk gençlik yıllarından koşullanmış olmaları gereği, şimdiki karanlık dünyalarına karşın, beyin ve kalp hücrelerinde hala "Türk milliyetçiliğini" muska gibi taşıyor olmalılar.
O nedenle kendilerini sorgulamalılar:
"Bu mu milliyetçilik?"

Konuya eğilmemin bir diğer nedeni Vatan gazetesinde değerli gazeteci Ruşen Çakır'ın Bozkurtlar Nerede başlıklı yazı dizisi.
Ruşen, son genel seçimlerde eriyen MHP oyları bağlamında sorunu araştırıyor.
Bulguları - genellikle - doğru.
Ancak...
Kaybolan bozkurtlar kadar fazlasıyla öne çıkmış "karanlık dünyanın bozkurtlarını" da dikkate almalı. Toplum onlar nedeniyle de MHP'den uzaklaştı. Bir bakıma güvenini yitirdi.
Haracın, zorbalığın, çek senet, uyuşturucu, ihale mafyalarının eski bozkurtlardan oluşmuş bulunması ne yazık ki MHP'nin üzerine gölge düşürdü.
Teşekkürlerin yanı sıra serzeniş dolu (küfür eden de çıkıyor) e - mail, mektup, telefonların geleceğini biliyorum.
Ve diyorum ki...
MHP'li hiç olmadım. Oy da vermedim. Ama o partiyi Türkiye'nin bütünlüğünü koruyan bir sigorta olarak gördüm.
Bir felsefesi, mefküresi vardı. Yasanın, sıkıyönetimin, güvenlik güçleri namlusunun uzanamadığı yerlerde ve zamanlarda o kültür, bütünleştirici kimyaydı.
Kurtlar İmparatorluğu işte bu kimyayı da bozdu.
Türkiye'nin bir tür bütünlük sigortası atmış bulunmakta.
Bozkurtlar da onların Bahçeli, Toskay gibi yönetecileri de bu sorgulamayı yapmalı ve Atatürk'ten, Ziya Gökalp'ten kaynaklanan ilkeleri, taze ve demokratik sürgünler halinde toplumun önüne koymalıdırlar.
Aksi halde demokratik solun dayanılmaz hafifliğinde... Anavatan ve DYP'nin iz kaybettirme sürecinde meydan sadece AKP'ye kalmaktadır.
Meriç Köyatası TV programında Harbiye Marşı'nı çaldığında Türkiye'nin geçirdiği duygu depremi, ulusal arayışlarımıza ölçüttür.