OZAN Veysel’in söylemiyle yaşam “iki kapılı bir han...”
Bizim kapıdan gördüklerimiz malum.
Yarım yüzyıldır yazıyoruz.
Ya diğer kapıdan görüntüler ne?
Empati için onları da yansıtayım:
Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı ve AK Parti Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan “partisinin varlık nedenini ve siyasi amacını” yazdı.
Bazı bölümlerini yansıtıyorum...
.........................
Şahsen ben, 2000’li yılların Türkiyesi’nde bazı sorun kümelerini daha çok önemsiyor, bunların çözülmesini ‘siyasi varlık sebebi’ görüyordum. O zamanlar çözümü çok kolay görünmeyen şu meselelerin aşılmasını adeta ‘hayatımızın ve mücadelemizin amacı’ gibi algılıyordum:
1. “İmam-Hatip, meslek lisesi, katsayı ve Kur’an Kursu” etrafında dönen sorun kümesi.
2. Terör ve Kürt meselesi olarak tanımlanabilecek sorun yumağı.
3. Üniversitede, kamuda ve Meclis’te yaşanan başörtüsü sorunu.
4. Milli iradeyi ve demokrasiyi örseleyen askeri vesayet ve bürokratik oligarşi sorunu.
5. Her alanda (ekonomi, gelir dağılımı vs) yaşanan adaletsizlikler ve hukuksuzluklar.
AK Parti’nin gelinen noktada bu sorun kümelerinden önemli bir kısmını çözdüğünü veya çözüm yoluna koyduğunu söyleyebiliriz.
Bu mücadelenin küçük-büyük parçası olan herkes için bu, büyük bir bahtiyarlıktır.
Çoğu insan verdiği mücadelenin semerelerini yaşarken veya görevdeyken göremez.
Bugün ulaşılan çözümler de geçmişten bu yana verilen büyük mücadelelerin bir neticesidir.
Bunda sadece bugün sürecin parçası olanların değil, başından bu yana uğraş verenlerin, dert edinenlerin, gözyaşı dökenlerin emeği ve duası vardır.
Elbetteki hayat bir imtihandır, insanın olduğu her yerde sorunlar da, mücadele de bitmeyecektir.
Bugün önümüzde hala sorun kümeleri ve çözülmeyi bekleyen sıkıntılar duruyor.
AK Parti iktidarının 2023 vizyonu geleceğin Türkiyesi’ni inşa etmek için büyük bir gayret gerektiğini ortaya koyuyor.
Şunu unutmamalıyız: Netice almak rehavet sebebi değil, motivasyon kaynağı olmalıdır. Sorunu çözülen kesimlerin diğer kesimler için mücadeleye devam etmesi, kendi özgürlüklerini korumak için vazgeçilmez şarttır.
Çünkü hak ve özgürlükler bir bütün olarak hayata geçtiği zaman anlam kazanır, kalıcı olur.
Adalet ve eşitlik herkes için olduğu zaman varlığını koruyabilir. Siyasetin temel ahlaki amacı da ‘adalet’i tesis etmektir.
Okyanusları aşıp derede boğulmamak, büyük meseleleri geride bırakıp küçük meselelere takılmamak gerekir.
Peygamber Efendimiz bir savaşın ardından küçük mücahede ve mücadeleden büyük mücahede ve mücadeleye dönüldüğünü söyleyerek, asıl mücadelenin ‘nefs’le ilgili olduğunu vurgulamıştır. Ahlak, erdem, fazilet, dürüstlük, hakşinaslık gibi özellikleri geliştirmek, asıl büyük gelişme ve kalkınmadır.
Bunlar olmadığı sürece maddi kazanım ve başarılar kalıcı da olmazlar, hayra da geçmezler.
Nasıl laiklikle laikçilik arasında fark varsa, ahlaki olmakla ‘ahlakçı’ davranmak arasında da fark vardır.
Biz ahlaklı olmakla ve ahlaki davranmakla mükellefiz.
Başbakanımız Erdoğan’ın dediği gibi inandığını yaşamak ‘istismar’ değildir, ‘hal’ değil ‘kal’ (söz) üzerinde dönen yaklaşımlar istismardır.
İşte son dönemdeki normalleşme hem hakkaniyet ve adaleti sağlıyor, hem de özde değil sözde olanların zeminini ortadan kaldırıyor.
Türkiye farklı toplum kesimlerinin yaşadığı travmaların ve acıların yarasını sardıkça daha fazla ayakları üzerinde doğruluyor ve daha büyük bir aşkla ve bütünlükle daha büyük hedeflere yöneliyor.
.......................
Bu satırlardan güncelle örtüşen şu ifadeyi bir kenara yazın:
“......... ahlaki olmakla ‘ahlakçı’ davranmak arasında da fark vardır.
Biz ahlaklı olmakla ve ahlaki davranmakla mükellefiz.”
Bu ayırımın “ölçütü” nedir?
Önemli...
İki kapıdan görüntüde de “ölçüt” aynı olmalıdır.
Böyle bir örtüşmenin temelinde ise “bireysel net özgürlük” yer almalı.“Ahlaki” olmak, farklı olursa orada dayatma ve müdahale başlar.