Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

“Gazze’ye insani yardım götürürken, İsrail özel kuvvetleri tarafından kan akıtılarak el konulan” Mavi Marmara, İstanbul’a gelişinde görkemli gösterilerle karşılandı.
“Madalyonun” iki yüzünü yansıtayım.
Önce baskın...
Mavi Marmara’dakiler arasında olan sinema sanatçısı Sinan Albayrak’tan dinlediklerim şöyle:
Mavi Marmara’ya baskın öncesi Ankara’dan “rota değiştirmesi” için mesaj gelmiş.
Rota, Mısır’a kırılmış.
Zaten İsrail deniz gücü tarafından takip ediliyorlarmış.
Ancak hem rota değiştiği ve hem de İsrail karasularının dışında seyredildiği için baskın beklenmiyormuş.
Gene de önlemler alınmış.
En önemlisi, bir baskın olduğunda, olayın kameralarla tüm dünya TV’lerine canlı olarak yayınlanması için bir teknik sistem kurmuşlar.
İsrail kuvvetleri bastırdığında, silahlı bir müdahale olacağına ihtimal verilmiyormuş.
“Pervaneyi durdururlar, halatlarla çekerek Mavi Marmara’yı İsrail’e götürürler” diye düşünüyorlarmış.
“Gerçek mermi kullanmazlar, plastik mermiler atmaları halinde, hepimiz güvertede ve ayakta gösteri yaparız, olanları da dünya TV’lerine canlı yayınla yansıtırız” görüşündeymişler.
Ama, rota Mısır’a kırıldığı ve uluslararası sularda seyredildiği halde İsrail botlarla ve helikopterlerle saldırmış.
Gerçek mermi kullanıyorlarmış.
Görüntüler, Mavi Marmara’dan canlı olarak dünya TV’lerine yansıtılmış.
Bunun üzerine İsrail sistemi kilitlemiş, canlı yayını karartmış.
Sonra...
Gene saldırıya geçmiş.
Fakat...
Mavi Marmara’daki aktivistler bu “karartma” olasılığına karşı tedbirliymiş.
Birinci sistem, İsrail tarafından devre dışı bırakılırsa, ikinci yedek yayın sistemi devreye sokulmuş.
Bu sırada İsrail, “görüntüler karartıldı” diye düşündükleri için müdahaleyi daha da sertleştirmiş.
Kan akmış.
Ölenler, yaralananlar yedekteki bu ikinci sistem ile dünyaya canlı yayında gösterilmiş.
Sinan Albayrak’a göre dünyaya canlı yayın yapılmasaydı Mavi Marmara batırılırmış.
“Gemide hazır tutulan üçüncü canlı yayın sistemi” İsrail güçlerini durdurmuş.
Çünkü İsrail’in en çekindiği şey orantısız kuvvet kullanımının dünya kamuoyuna teşhir edilmesiymiş.
Mavi Marmara’yı yedeğe alarak İsrail limanına çekmişler.

Haberin Devamı

MADALYONUN DİĞER YÜZÜ
Gazze’de olanlar gerçekten insanlık suçudur.
Gazze büyük bir açık hava hapishanesi...
Abluka altındaki Gazzelilerin yiyecek, su, ilaç sıkıntısı dünyanın utanç tablosu.
Yeraltından dehlizler açarak Mısır’dan tedarik sağlamaya çalışıyorlar.
İsrail bunları tespit ettiğinde bombalayarak kapatıyor.
Ancak...
Bir de bu noktaya nasıl gelindiğini bilmek gerek.
Gazze’deki HAMAS’ın kurucusu ve en saygın ismi Şeyh Hassan Yusuf’un oğlu Mosab Hassan Yousef’in anlatımıyla yansıtıyorum.
Mosab Hassan Yousef babasının yerini almak üzere yetiştirilmişti, babasının hemen hemen her toplantısında yanındaydı.
İşte onun satırlarından birkaçı:
2000 YAZI-İLKBAHARI
Filistinliler arasında bir zamanlar yükselen gücün sembolü olan HAMAS artık ayaklarını sürümektedir.
Filistin yönetimi HAMAS’ın silahlı kanadını yok etmişti.
Militan ve liderlerini hapse atmıştı.
Hapisten çıktıktan sonra bile gerek işgale (İsrail), gerekse Filistin yönetimine karşı duramaz hale gelmişlerdi.
Genç militanlar yorulmuştu.
Liderlerin arası bozulmuş, birbirlerinden şüphelenir hale gelmişlerdi.
25 Temmuz 2000’de Bill Clinton, Yaser Arafat ve Ehud Barak arasında yapılan Camp David görüşmeleri sona ermişti.
Barak, Arafat’a Batı Şeria bölgesinin yüzde 90’ını, tüm Gazze Şeridi’ni ve başkent olarak Doğu Kudüs’ü önermişti.
Ayrıca Filistinlilere kaybettikleri topraklar için tazminat ödemek amacıyla uluslararası bir fon oluşturulmuştu.
Bu “barış için toprak” teklifi, uzun süredir acı çeken Filistin halkı için hayal bile edilemeyecek bir fırsattı.
Ancak bu fırsat bile Arafat’a yetmemişti.
Yaser Arafat uluslararası şöhrette bir mazlum olarak iyice zenginleşmişti.
Bu mazlum rolünü bırakıp gerçekten faal bir toplum yaratmak Arafat’ın işine gelmiyordu.
Tüm mültecilerin 1967 öncesi topraklara geri dönmesinde ısrar ediyordu.
Arafat bu şartın İsrail tarafından kabul edilmeyeceğinden çok emindi.
Arafat’ın kabul etmediği tarihi fırsat, Filistin halkı için büyük bir kayıp olsa da o şahinler gurubuna istediğinden azına razı olmayan, dünyaya ve Amerikan başkanına meydan okuyan kahraman olarak dönmüştü.
Bu adam Filistinli Che Guevera olarak tanınmaya, krallar, başkanlar ve başbakanlarla arkadaş olmaya bayılıyordu.
Ben onu izledikçe “tarih kitaplarına gireceksin ama kahraman olarak değil, halkının sırtına çıkmak için vatanını satan bir hain, Robin Hood’un tersine fakirden alıp kendi cebine dolduran bir alçak ve Filistinlilerin dökülen kanlarıyla ışıklandırılan bir sahnedeki ucuz bir şovmen olarak” diye düşünmekten kendimi alamıyordum.
Arafat’a Ortadoğu’da barışın ve bağımsız Filistin devletinin anahtarları verilmişti ama o bu anahtarları fırlatıp attı.
Mosab Hassan Yousef daha sonra Arafat’ın gizlice HAMAS liderleriyle temas kurduğunu ve HAMAS’ı silahlandırarak yeniden İsrail’e karşı kullandığını yazıyor.
Şöyle diyor:
Arafat ayağa zorla kaldırdığı HAMAS isimli boksörün çetin ceviz çıktığını fark etmişti.
Caddeler ve sokaklar HAMAS’ın doğal ortamıydı.
Boksör ayağa kendi ringinde kalkmıştı. Uzlaşma anlayışı çatışmanın dumanları arasında kaybolmuştu.
Artık Arafat’tan çok HAMAS ateşi körüklüyordu.
İşte Gazze için madalyonun diğer yüzünden görüntüler...