Şimdi de "ara rejim, ekonomik olağanüstü hal, Teknokratlar Hükümeti" gibi duyarlı tartışmalar!..
Elbette özellikle "ara rejim / kara rejim" kabusunu, kimse yeniden yaşamak, duymak istemez.
Ama... Bu söylemler, gündeme bir günde paraşütle tepeden mi indi?
Yoksa yanlış siyaset tarafından mı üretildi?
Bu sorunun cevabını geçmişten aynı ayak seslerini anımsayarak arayalım.
1978 Mart'ında IMF ile anlaşma imzalanıyor...
Gene Ecevit Başbakan...
Ama... Altına imza attığımız programı uygulamıyoruz.
Sonra, 78 Eylül'ünde ve 79 Mart'ında IMF ile iki anlaşma daha imzalanıyor.
Onların da arkasında duramıyoruz.
Her 3 ya da 6 ayda bir dikişleri atan IMF anlaşmalarıyla artık Türkiye'nin çivileri çıkıyor.
İşte böyle bir ortamda Demirel'in AP'si, ara seçimleri 5 - 0 alıyor.
Dışarıdan destekle Azınlık Hükümeti'ni kuruyor.
Turgut Özal'ı ekonominin patronu yapıyor.
24 Ocak 1980 ekonomik kararları böylece alınıyor...
Ama... Ordu, adresini hiçbir partinin kabullenmediği mektubu, Cumhurbaşkanı'na vermiştir bile.
Sonrası, 12 Eylül... Tanklarla dans...
"Ara rejim" kuşkularını... "Ekonomik olağanüstü hal" ve "Teknokratlar Hükümeti" tartışmalarındaki balans ayarı izlenimlerini, Derviş'in sırtındaki sadece ekonomik değil demokrasi sorumluluklarını bu acılar sicilinden anlayabiliriz.
Hep aynı film...
- Sanki "Derviş, Washington'da rüya görmüş ve aniden 15 günde 15 kanun çıkarılsın demiş" gibi bir hava estiriliyor.
Oysa... Daha bundan 20 gün önce bütün bu yasaların çıkması için onun liderlerle konuştuğunu, söz aldığını anımsamalıyız.
Daha o günden başlayarak, bu yasalar ilgili bakanlıklarda hazırlanmış olsaydı, Derviş'in eli Washington'da çok daha kuvvetli olurdu.
Hükümet'in ortakları da "15 günde 15 yasa çıkmaz" gibi söylemlerde bulunmazlardı. İçeride böyle tartışmalarla dolar fırlamaz, borsa çakılmazdı.
Kaldı ki, dün de bu köşeden okuduğunuz gibi yasaların hepsinin birden çıkması da şart değil.
Bazıları KHK'larla... Bir kısmı birleştirilerek toplu bir temel yasa halinde Meclis'e getirilebilir.
O zaman, Anayasa değişikliğini gerektiren Telekom Yasası gibi zorluklar da daha anlayışlı bir ortamda izah edilebilir.
Öte yandan... Ecevit, basın toplantısında "bu yasalar arasında birbirine yakın olanlar varsa, onların birleştirilmesini değerlendirebiliriz" diyor.
Sanki başkaları bunu düşünecek ve Hükümet değerlendirecek.
Oysa... "Hangi yasaların birleştirileceğini ve hangi takvimle Meclis'e sunulabileceğini" anlatmak görevi bu Hükümet'indir.
- Hazine dahil, bazı bakanlıkların tasarılarını hazırlamadığını topluma adeta şikayet edercesine söylemek de Başbakan'ın en yapamayacağı şeydir.
Çünkü... O yasaların hazırlanmasını ve Hükümet'e getirilmesini sağlamak da Başbakan'ın görevidir.
Siyasi iktidarın basireti bağlanmış gibi.
Herşey inanılmaz bir yavaşlıkta.
Kriz dört nala üstümüze gelirken, siyasi iktidar, sanki yavaş çekilmiş bir sinema filmi karelerinde...
Kriz, adeta sinir sistemlerini uyuşturmuş ve narkoz etkisi yapmış. Toplumun sabrı sınanıyor gibi bir anlaşılmaz tutukluk...
Umudumuz, önümüzdeki 72 saatte yapılacak ekonomi maratonu.
MGK, Yüksek Planlama Kurulları ve Ekonomik Konsey toplanacak.
Derviş'in ABD ve Avrupa'dan aldığı izlenimlerin ışığında tartışmalar olacak.
31 Mart için kredilerin geri ödenmesi sendromunu aşma formülleri konuşulacak.
Pazartesi kararlar açıklanacak.
Bu çok talihsiz gidişin, Türkiye'ye makas değiştirteceğini de ummak istiyoruz.