İçin iyi niyetle oturuyoruz. Rum tarafında da aynı tavrı gördüğümüzde, bu iyi niyet, kararlılığa dönüşecektir.
2- Ancak bazı maddelerde, sizin olduğu gibi bizim de değişiklik önerilerimiz var. Karşılıklı görüşüp uzlaşalım.
3- Bazı maddelerin uygulanmasını ise:
a) Türkiye'nin AB'ye tam üyelik için görüşmelerin başlama tarihi verilmesinden, b) Görüşmelerin başlamasına, c) Görüşmelerin yapıldığı sürece, d)Görüşmelerin sonuçlanmasına ve e)Türkiye'nin tam üye olmasına kadar uzanan aşamalarla bir takvime yayalım.
Zaten siz de - bu tür hükümleri neden problem yapıyorsunuz... 'Türkiye AB'ye tam üye olunca, artık bunlar kendiliğinden birer problem olmaktan çıkmayacak mı?' sorusunu yönelttiğinize göre, işte mantığınıza paralel takvimli bir cevap."
Bu görüş kesinleşmiş değil.
Zaten öyle olsa da önceden açıklanmaz.
Ama "akıl için yol bir" denebilecek doğrultuda.
Benzer mantık dokusuyla, böyle bir politikayı önerenler olmuştu.(1)
Kimse "gene ipe un seriliyor" tepkisini göstermisin.
Yaklaşımın ilk cümlelerinde "İyi niyetle ve çözüm için masaya oturmak... Aynı tavır karşı tarafta görüldüğünde iyi niyetin - k a r a r l ı l ı ğ a - dönüşeceği" söylemi, sonuç almak iradesini yansıtmakta.
İkinci itiraz ise Rum tarafının bu denli "naz" taşımayacağı, olabilir.
O konuda da abartılı "telaşa" gerek yok.
Kısa süre önce Kıbrıs'ın güneyine geçmiştim. Rum yönetiminin ikinci güçlü adamı Katsurides ile iki saat konuşmuştum.
Konuyla ilgili ve şu söylemini yansıtıyorum:
"Annan Planı'nı benimsiyoruz. Ancak felsefesine sadık kalmakla beraber bazı maddelerinin değişmesi gerektiği kanısındayız. Ancak bu değişikliği Annan'la ya da başkalarıyla tartışmaya gerek yok. Türklerle masaya oturur uzlaşırız. Sonra da Annan'ın karşısına çıkarız. Biz bazı maddeleri aramızda uzlaşarak değiştirdik. İşte planınızın son hali deriz."
Sormuştum:
"Peki nasıl anlaşacaksınız?"
İşte aldığım cevap:
"İki çerçeve var.
Çerçevelerden biri h u k u k... Eğer sadece h u k u k dikkate alınırsa, daha önce kuzeyde yaşayan ve 1974'te güneye göçmüş bulunan bütün Rumların yeniden kuzeye dönmeleri, geride bıraktıkları evlerini, topraklarını geri almaları gerekir.
Aynı şekilde, daha önce güneyde yaşarken 1974'te kuzeye gitmek zorunda kalan Türkler de oradaki edinimlerini bırakmalı, güneye dönerek eski evlerini ve topraklarını almalıdırlar.
Kuzeye, 1974'ten sonra Türkiye'den getirtilerek yerleştirilenler de yeniden geldikleri yere, Anadolu'ya dönmeliler.
Diğer çerçeve ise g e r ç e k l e r d i r.
Salt hukukun uygulanmasının imkansızlığını görmeliyiz.
Ne güneydeki Rumların tamamı kuzeye, ne kuzeydeki Türklerin tamamı güneye, ne sonradan gelen Türklerin tamamı Anadolu'ya dönebilir.
Gerçeklere aykırı bir zorlamayla çözüm üretilemez.
Bu zorlama v i c d a n a da aykırı olur.
O halde bu iki çerçeveyi birbirine yaklaştırarak çözüme ve sonuca varabiliriz.
Eğer iki tarafın da kazanacağı bir çözüm bulamazsak, anlaşma olmasın daha iyi.
Çünkü çürük anlaşma, çok geçmeden işlemez hale gelir.
Yeniden dram yaşanır."
Görülüyor ki, Rum tarafı bile Annan Planı'nı, içeriğine dokunulamaz, sadece mutlak itaatle benimsenmesi gereken kutsal din kitabı gibi görmüyor.
O halde bazı duyarlı konular elbette müzakere edilmelidir. Edilecektir. Uygulamayı da takvime yaymak neden istenmesin?
Ancak şöyle...
1- Türkiye, KKTC'nin eski yöneticilerinin pek usta oldukları - zamana yaymak -oyunlarına gene gelmemelidir.
2- Rum'dan daha fazla Annancı olan içimizdeki her dönemin ekzantriklerine yakasını kaptırmamalıdır.
3- Makulü normalde arayan ve bulan bir süreci hızla başlatmalıdır.
————-
(1- Gözcü: Kemal Baytaş / 16.Kasım.2003)