Doğan Ofset matbaa ustası İbrahim Akça, bir boya pompası aparatı keşfederek, Doğan Grubu'na yılda 1 milyon dolar tasarruf yarattı.
Onun, ödülü olan Fiat otomobili aldığı törenden, ilginç bir rastlantı... Grubun patronu Aydın Doğan da yaşamöyküsünü yansıtan filmde, sırtında mavi işçi tulumu, kağıt bobinleri iterken görüntüleriyle ekrandaydı.
Doğan Yayın Grubu'nun görsel yıllık raporunda, birbirinden bağımsız iki tulumlu karenin kesişmesiydi bu.
Alman Dergi Yayıncıları Birliği Başkanı ve B u r d a M e d i a'nın yayımcısı Profesör Hubert Burda da, diğer konuklar gibi duygulananlar arasındaydı.
Gece düzenlenen yemek davetinde, DYH'nin tüm yabancı ortakları ve konukları adına söz aldı. Aydın Doğan'ın yayıncılıktaki başarısını (pazar payı birincisi) överken, "Eli matbaanın içinde olan gazete patronlarını severim... Başarının sırrıdır" dedi.
Artık gelenek olan DYH'nin " B u l u ş -m a - Y ı l S o n u T o p l a n t ı s ı" ndan gözlemlere devam...
Elbette, medya patronu olarak Aydın Doğan'ın kağıt bobinindeki eli simgeseldir... Ama elinin banka kasalarının içinde olmadığı ise bir gerçektir..
O da yaşamöyküsünü izledikten sonra kürsüye geldiğinde şöyle diyordu:
"Banka yolsuzluklarına karışan büyük şirketlerin çoğu, aynı zamanda medya sahibiydi. Bu şirketler ellerindeki gazete ve televizyonları, yolsuzluklarını savunmak için birer silah gibi kullanıyorlardı.
...........
Gelin 2004'ü topyekûn kalite yılı ilan edelim. Gelin dünyanın en güzel mesleği olan yayıncılığı, hepimizi rahatsız eden yanlışlıklardan kurtarıp yeniden zirveye oturtalım..."
DYH Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ her yıl düzenlenen bu toplantılarla, hem grup çalışanlarına, içerideki ve dışarıdaki ortaklara, hisse senedi sahiplerine ve kamuoyuna, başında bulunduğu kurumu şeffaflaştırıyor... Hem de gelecek için "ufuk" çiziyor.
Zaten bu yılki toplantı da "S ı n ı r l a -r ı y o k o l a n b i r D ü n y a d a M e d y a n ı n G e l e c e ğ i" adını taşıyordu.
Yalçındağ'ın saydamlaştırdığı 2003 yılı, "ancak kendi ayakları üzerinde duran, kendi yayıncılık faaliyeti ile kazanan ve kar eden medyanın, siyasi iktidarlar ve başka kuvvet odakları önünde dik durabileceğini" vurguluyordu. "Kişisel ve şirketsel hesaplarla kullanmak için yayıncılık yapılmaması gerektiği" grup ilkesiyle örtüşüyordu.
Medya tarihi için de Darwin yasaları geçerliyse, iki ayağı üzerinde doğrulmuş, omurgası dik yaşamın çağı bu.
Tiraj ve reyting ötesinde bir yayın grubunun etkinlik ve saygınlığı kökleridir.
O köklerden yükselen özsuyu, gövdeyi besler, büyütür. Dallarını çoğaltır. Çiçeklendirir.
Son toplantı etkinliği bunları düşündürttü.
Burda, Rizzoli, CNN gibi küresel yayın devleri, en üst düzeyde yöneticileriyle DYH'nin ortakları olarak temsil ediliyorlardı.
Galiba Türkiye'de, yabancı ortağı olan, hisseleri yabancı sermaye tarafından alınan tek yayın grubu bu.
Sınırları kalkmakta olan dünyada medyanın geleceği, Workshop'larda, panellerde başka yabancı gazetecilerin de katılımlarıyla tartışıldı.
Gazete, TV rekabetinde karşılıklı transferlerle oluşan "bileşik kap" benzetmeleri yapıldı.
Medya işverenlerinin uluslararası kuruluşlarından, uluslararası medya çalışanlar örgütlerine, Dünya Basın Konseyleri'ne, Dünya Ombudsmanlar Birliği'ne, Uluslararası Reklamcılar Birliği'ne kadar... Yayın dünyasının küresel kanaat önderi kuruluşlarında, başkan, başkan yardımcıları, yönetim kurulu üyeliklerinde bu grup var.
DYH'nin son etkinliğindeki bir güzel farklılık da, Türkiye'de ilk kez bir kurumun, kendi çalışanları arasında yenilik projelerini seçerek değerlendirmesi ve ödüllendirmesiydi.
Belki, bir ödül de bu yeniliğe verilmeliydi.
Kendimizden bahsetmek ayıpmış gibi gelir. Çoğu kez aklımdan geçen ama o nedenle yazamadıklarımı bu yılki "değerlendirme toplantısı" bağlamında "marifet iltifata tabidir" dedim ve içimde tutmadım.