Bunalımdan artık bunaldık.
Mavi kirpiklerin arasından güzelliklere yolculuk...
Nazım Hikmet'in son eşi Vera da göçtü.
Şairden Vera için mısralar:
"Genç bir kadın uyuyordu alacakaranlıkta, alt ranzada.
Saçları saman sarısı, kirpikleri mavi.
Kırmızı dolgun dudaklarıysa şımarık ve somurtkandı."
Bu mısraların kadınını dinliyorum...
"Henüz, 18 yaşında bir sinema yönetmeniydim.
Bir Arnavut masalını sinema yapmak görevi için Nazım'ı aradım.
Heyecandan kekeliyordum.
Amacım, Arnavut tipini ona sormaktı.
Nazım 'hemen gelin görüşelim' dedi."
İlk görüşmeden hemen sonra, bu kez Nazım, Vera'ya telefon ederek, "Ben bir masal düşündüm ve yazdım" diyor. Belli... Hoşlanmış.
Vera anlatmayı sürdürüyor:
"Biz çalışmaya başladık.
Güzeldi, hastaydı, yalnızdı, kahramandı."
Nazım ve Vera, hem şairin Moskova'daki dairesinde, hem de Karlı Kayın Ormanı şiirine konu olan kayın ormanlarının ortasındaki daçasında buluşurlar.
O sıralarda Nazım, yıllar süren aşkı Dr.Galina ile beraberdir.
Galina anlatıyor:
"Vera sık sık gelmeye başladı evimize.
Bir gün baktım, onlar çalışırken başbaşa gülüşüyorlar.
Anladım ki, aralarında bir aşk var.
Benim işim bitmişti."
Nazım'ın Vera'ya olan aşkını, Dr.Jivago'nun yazarı Boris Pasternak'ın Peredelkino ormanlarındaki daçasının hemen yanındaki bir daçada, şair Voznezeski'den dinledim:
"Pasternak'ın doğum günü partisinden birlikte çıktı. Bana 'şiir mi yazayım, yoksa başıma iki ton taş mı düşsün, hayatım tamamen değişsin mi?' diye sordu.
Kendi kendime 'bu adam aşık' diye düşündüm. 'Başına iki ton taş düşsün' dedim.
Nazım, 'Ben de öyle düşünüyorum' diyerek boynuma sarıldı."
Voznezeski'nin sözlerinden sonra, Nazım tereddütlerini yeniyor.
Kendinden 30 yaş küçük Vera'yla evlenmeye karar veriyor.
Ve... Zor dönem başlar.
Nazım, Stalin'e karşı tavır koymaktadır.
"Paraya ihtiyacı olsun ve Kremlin yönetiminin isteklerini yerine getirsin" diye, kitapları az basılır.
Nazım direnir... Ama o sıralarda önceki eşi Münevver ve oğlu Mehmet, Polonya'ya gelmişlerdir.
Oğul Mehmet, sık sık Nazım'a telefonla annesi adına ev, eşya, para isteklerini sıralar.
Nazım, hasta kalbiyle iki ev geçindirmek çabasındadır.
Bir yandan şiirler yazar, öte yandan sık sık Varşova'ya uçarak Bizim Radyo'da - hiç istemeden - konuşmalar yapar.
Vera, "madem Münevver'i bu kadar seviyorsun, benimle niye evlendin? Onu buraya getir, oğlunla yaşa" der.
Bu konuşma, Nazım ölmeden bir gece önce sabahın ilk saatlerine kadar süren tartışmada geçer.
Nazım ağlar.
Yaşamının en büyük hayal kırıklığını ve onur sorununu, Vera'ya açar.
"Münevver'le işte bu yüzden artık bir arada olamam" diye anlatır.
Vera'dan dinlediklerimi burada tekrarlamak istemiyorum.
Ama... Nazım'ın, onu öz oğlu kadar seven üvey oğlu Mehmet Fuat'ın kitabında ünlü bir yazarla ilgili satırlar, sırrı yansıtıyor.
İlk kez o gece Vera'yla paylaştığı sır nedeniyle yaşadığı gerilime, Nazım'ın hasta yüreği dayanamaz.
İdam ipine bile hiç aldırmadan, "kalın, kıllı ensemi kaşırım" diye meydan okuyan mavi gözlü dev, o geceyi taşıyamaz.
Sabahın ilk saatlerinde, her gün olduğu gibi ışığı yakar.
Apartman dairesinin kapısını açıp gazetelerini almak ister.
Ve orada yığılır, kalır.
Vera, bunu anlatırken ağlıyor ve bize o sahneyi tek tek yaşatıyordu.
Vera'nın vasiyeti, "küllerinin Nazım'ın mezarı üzerine serpilmesi..."
Küller, herşeyi örtmüyor ki!..