Aktütün’e PKK saldırısından sonra “medya” -özellikle TARAF gazetesi- tartışmaların odağında.
İHA (İnsansız Hava Araçları) tarafından saldırı öncesi PKK’lıların tek kol yürüyüşleri, toplanmaları, ağır silahlar için mevzi hazırlamaları görüntülenmiş, bunlar TARAF’ta fotoğraflarla ve TV’de hareketli olarak Aktütün’e saldırı öncesi iddiasıyla yayımlanmıştı.
Gizli bilgilerin yayımlanması, medyanın sorumsuzluğu ve akacak kanlarda vebalin yüklenilmesi midir?
Medya-yurtseverlik ilişkisi ne olmalıdır?
Bunlar iletişim kürsüsünde ciddi doktora tezi konularıdır.
Bir köşe yazısının yüzölçümüne sığdırılamaz.
Ama...
Politikacının ya da komutanın birer konuşmasına ise hiç sığmaz.
İki uç arasındaki yorum mesafesi için simgesel fikir olarak iki örnek yansıtayım...
Düşen uçak sayısı
II. Dünya Savaşı’nda İngiliz uçakları Manş’ı geçerek Almanya topraklarını bombalar. İngiltere’ye geri döndüklerinde Almanya radyoları bu baskın için haber yayınına geçerler.
Saldırıda “1 İngiliz uçağının düşürüldüğü” yolunda açıklama yaparlar.
İngiltere’de hâlâ sağlam haberciliğin mabedi olarak kabul edilen BBC ise Alman radyolarının bu haberini derhal yalanlar.
BBC spikeri: “Alman radyoları bu saldırıda İngiltere’nin bir uçağının düşürüldüğünü iddia etmiştir ama gerçek bu değildir. Saldırıda Almanların düşürdüğü İngiltere’nin uçak sayısı 2’dir.”
Burada bir parantez açayım ve farklı kaynaklarda farklı uçak sayılarının yer aldığına işaret edeyim.
Fakat rakamlar bir yana, BBC’nin saldırıda düşürülen İngiltere’ye ait uçak sayısının, Almanya’nın açıkladığından daha fazla olduğunu açıkladığı bir gerçek .
İletişim teorilerinde bu olay medyanın inandırıcılığına örnek olarak gösterilir.
Daha sonraki yayınlar için BBC sadece bu yayınıyla bile inandırıcılık zeminini daha da güçlendirmiştir.
Gizli belge ve gazetecilik
Washington Post, dünyanın itibarlı ve ağırlıklı gazetelerinden biridir.
Başkan Nixon’ı istifa ettiren yayınlarından sonra “Başkan düşüren güçlü gazete” diye anılır olmuştur.
Cumhurbaşkanı ile çarpışan ve tüm gizli belgeleri yayımlayan bu gazete, bir başka durumda tam tersini yapmıştır.
“Çok gizli” bir bilgiyi yayımlamama kararı almıştır.
Olay şu:
ABD, Castro’yu devirmek için Küba’nın Domuzlar Körfezi’ne gizlice ve ansızın çıkarma yapacaktır.
Bu bilgi, çıkarma öncesi Washington Post’a sızar. Yöneticiler dar kadrolu bir toplantı yaparlar.
“Yayına koymama” kararı alırlar.
Daha sonra ABD güçleri bu gizli ve ani çıkarma harekâtını yapar ama başarısız olur, geri çekilir.
Washington Post işte ondan sonra çıkarma bilgisinin günü ve saatiyle bilindiğini fakat sorumluluk bilinciyle bunun yayımlanmadığını açıklar.
İşte iki örnek.
Biri ile diğeri öylesine farklı ki...
Üstelik... Bu denli ilginç ve farklı pek çok başka örnekler de var.
Gene de bir ilke ortaya koymak için, “Önce medyanın özgürlüğünün altını çizmek ve kendine, mesleğe, ulusuna, yurduna sorumluluğunu bu özgürlük coğrafyasına ait görmek doğru olanıdır” diyebilirim.
Yanlış, yalan, kurmaca yayınlar bunu yapana fatura edilir. Bedeli itibardan ödenir. Uğur Dündar, Star Haber’de bu konuda soru işaretini çizdi. Bugün Genelkurmay açıklamasını da beklemek gerek.
Daha ötesi ise, hukukun başladığı yerdir.
ÖZRÜN EFENDİSİ
Deniz Seki’nin son albümü SAHİCİ’de derinliği olan bir mısra dikkatimi çekti:
“Özrün efendisi en yakınım olur...”
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in “İşkence yapılmıştır. Hükümetim ve devletim adına özür diliyorum” söylemiyle örtüştüğünü düşündüm.
İlk kez hükümet ve devlet adına böyle bir özür, mısradaki gibi “özrün efendisi” durumudur.
Bakan Şahin’in efendi meşrep üslubuyla da örtüşüyor.
Deniz’in mısraının son üç kelimesi “en yakınım olur” da özrün oluşturduğu toplum psikolojisinin izahı gibi.
Bu açık ve net özür, yüreklere “yakın” bulunmuştur.
Elbette bir gencin, devlet atanmışları tarafından işkenceye tabi tutulmasını, öldürülmesini hoş gösteremez.
Ama hiç değilse, bu söylem ve ardından 17 görevliye işten el çektirmek, ilerisi için benzer durumlarda caydırıcı olabilir.