Geride kalan günlerde, futbol takımıyla tanıdığımız ünlü Saint Germain Bulvarı, gecenin bir saatinde trafiğe kapandı.
Ve binlerce patenli genç kız ve delikanlı, aralarında saçları beyazlamış daha ileri yaşlarda kadınlar, erkekler bulvar boyunca kayarak akmaya başladılar.
Belki 20 binin üzerinde patenli...
İki tarafta birikmiş, onları alkışlayan onbinlerce Parisli... "Daha çok yeşil, daha az trafik" için bir gösteri bu...
Kaldırımda onları izlerken, yanımda Türkçe bir ses:
"Güneri Bey, bugünlerde bizim Türkiye'de de halkın sokağa ineceğinden korkuluyormuş... Ne var kaygı duyacak? Görüyorsunuz işte, Fransızlar sokağa döküldü. Bakın hiçbir şey olmuyor."
Bu kara mizaha ikimiz de acı acı güldük.
Türkiye'ye dönüşte, gazetelerde sokak kaygılarının yoğunlaştığını okudum.
Hatta TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan, "daha sert ve daha açık eleştiriler yaparlarsa halkın sokağa döküleceğinden kuşku duydukları" yolunda bir demeç vermiş.
Nabız yoklamaları da 6 - 7 Eylül olaylarını anımsatıyor.
Türkiye'de insanlarımız, Fransa'daki gibi yaşam kalitesi arayışları için değil, yaşam tükenişi nedeniyle patlama noktasına yaklaşmakta.
Bıçak et kalınlığını aşmış kemiğe dayanmış.
En büyük dileğimiz; Sağduyu ve sorumluluğun kaybedilmemesi.
Sabır sınırlarına dayanmış toplum psikolojisinin, tahriklerle büsbütün zorlanmaması.
Ancak... Sadece söylem ve eylemlerle tahrik olmaz.
Yeteneksizlik, aymazlık, umursamazlık, siyasal hantallık da provakasyondur.
Yahut... Siyasi iktidarın freni tutmayan şoför paniğine kapılarak toplumda güven ortamını yoketmeleri, iç politika didişmeleri, birbirine ayak oyunları, hatta ayak sürümeler ve nihayet halk yığınlarında umutları tüketmek de öyle...
Ne yazık ki... Siyasi iktidarın duruşu, ortak aklın izdüşümünde değil, aymazlık parsellerinde...
Derviş, ABD'den "alarm" veriyor:
"15 Nisan'a kadar 15 yasa çıkmazsa... 15 Nisan'da programın çerçevesi oluşmazsa çok zora gireriz.
Eğer ek yardım 3 - 4 aya kalırsa kriz derinleşir."
Buna karşılık, iktidarda, ne yazık ki hala ayak sürüme ve durumun ciddi olmaktan öte vahim hale geldiğine karşı aymazlık görüntüleri var.
Oysa, krize girmiş başka ülkeler bu siyaset performansını göstermişler.
"Olmaz" demek, "acz" beyanıdır...
Bu arada "dolar/faiz zehirli sarmalı" ivmelerle yükselmekte...
Ülke hergün birkaç puan fakirleşiyor...
Bunların farkında değiller mi?
Siyaset mafsallarındaki kireçlenme, sanki bu ülkeyi yönetme rolüne soyunmuş kimilerinin beyin damarlarına da yayılmış.
Meclis mi iyi çalışmıyor?
Belki... Ama bazı bakanlıklar - Derviş'inki dahil - bu yasaları hazırlayıp henüz Hükümet'e sunmamışlar ki...
Yasalardan bazılarının Meclis'te görüşülmesi çok zaman alacak olabilir.
Eğer öyleyse, Sökmenoğlu'nun dün liderlere söylediği akılcı formüle kulak verilmeli:
"Sezer'le uyum sağlanıp Kanun Hükmünde Kararnameler çıkarılsın."
Telekom özelleştirmesi gibi bazı yasalar için önce "Anayasa değişikliği gerektiği" doğrudur.
Ama diğer yasalar ve KHK'lar çıkarsa, bu gerçeği dış finans odaklarına izah ederken daha inandırıcı olmaz mıyız?
Hükümet, ancak bunları yaparsa ayakta kalabileceğini, yoksa "aman gitsin, kim gelirse gelsin" noktasına sürüklenmekte olduğunu görmüyor mu?
Yardım istenilen ABD'de, Başkan'ın adamlarının laflarını altını çizerek okusunlar:
"Siyasi reform yapılmalı. Siyasi Partiler ve Seçim Yasaları değişmeli" söylemleri, "bu iktidarla olmuyor" mesajını vermiyor mu?
TÜSİAD'ın "10 kişilik teknokratlar Hükümeti" açıklaması da bir mesaj değil mi?