1 Eylül’de Diyarbakır’da “Barış Mitingi” olacak.
1 milyon katılımcının toplanması için çaba gösteriliyor.
Açılıma destek veren sanatçılar da orada olacak.
Diliyoruz ki bu gerçek bir “barış” mitingi olsun, Kürt ve Türk ayrışımına hizmet verecek gövde gösterisine dönüşmesin.
Ben bu konudaki çağrımı daha 2 yılı aşkın süre önce 24 Mayıs 2007’de yazmıştım.
Tekrarlıyorum:
Teröre karşı mücadelede en büyük güç “silahsız kuvvetlerdir.”
2 milyon insanımız tek slogan atmadan, tek pankart açmadan bir “sessiz” protesto yürüyüşü yapsa...
11 Mart 2004’te Madrid’de 3 tren istasyonunda 4 ayrı patlama oldu. 190 kişi öldü. 1000’in üzerinde yaralı vardı.
Dehşet verici bir gündü. İnsanlık adına büyük utançtı.
2 gün sonra tüm İspanya’da halk, sokaklara, caddelere ve meydanlara taştı.
11 milyon İspanyol, ülkenin büyük şehirlerinde terörü lanetledi.
Madrid’de yağmura rağmen yürüyüşe tüm partilerden ve farklı görüşlerden 2 milyon 300 bin İspanyol katıldı. Müthiş bir “kolektif demokratik tavırdı” ki yürüyüşte bazı Avrupalı liderler de vardı.
Hepsi insan haklarının en kutsalı olan “yaşama hakkı” için omuz omuzaydı.
Terörün üzerinden bu milyonlar silindir gibi geçti.
Böylesine ortak bir karşı tavır konulduğunda terör sadece bir utanç konusu olur.
Eylemleri artık “silahlı propaganda” işlevini de yitirir.
Milyonlarca Türkiye insanı da “kolektif akıl ve duyguları” yansıtan böyle bir demokratik kitle tepkisini ortaya koymalıdır.
Ne yazık ki, yaprak bile kıpırdamadı.
2 yıl önce İstanbul’da, Ankara’da, Diyarbakır’da eşzamanlı olarak yapılması gereken milyon katılımlı “teröre hayır” mitinglerine çağrı havada kaldı ama şimdi Diyarbakır’da 1 milyon katılımlı miting düzenlenmekte.
Şimdi, sesimin gene havada kalacağını biliyorum ama gene bir çağrı daha yapıyorum:
“Diyarbakır mitingine 1 milyon değil, 2 milyon katılım olmalı. AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin, sivil toplum örgütlerinin de barışa destek için orada omuz vermeleri gerekir.”
Bu inisiyatif ulusal olmalıdır. Sadece tek bir partiye bırakılırsa farklı yorumlar için kullanılabilir.
TSK TARAFTIR
ASKER, “açılım” sözcüğünün ilk gününden itibaren sustu.
“Siyaseti etkiliyor” izlenimi vermemeye özen gösterdi.
Ancak... Özellikle CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “MGK toplantısından sonra yayımlanan bildiri” üzerine, “tek bayrak, tek devlet, tek dil” ve “Türklüğün etnik değil, onların hepsini kapsayan milli olmak özelliğini, terörle mücadelede kararlılığı” vurgulaması, kuşkularını dile getirmesi, Genelkurmay’ı açıklama yapmak konumuna zorladı.
Asker, bütün bu duyarlı konularda net tavrının, hem de “TSK taraftır, taraf olmaya devam edecektir” ifadesiyle altını çizdi.
Açıklamadaki “Ülkelerin ve milletlerin bütünlüğünün korunmasının bir bedeli vardır. TSK, bu bedelde kendisine düşen tarihi görev ve sorumlulukların bilinci içindedir” satırlarına dikkat.
“Bedeli ne olursa olsun” söylemi, sadece TSK’nın değil, buna da dikkat.
ASKER ve AÇILIM
GENELKURMAY açıklamasının sadece kırmızı çizgilerinde takılıp kalmak yanlış olur.
Açıklamada “ekonomi ve sosyokültürel alanlarda yapılacaklarla açılımın destekçisi olmak” mesajı önemlidir.
Zaten daha önceleri de değişen her komutan tarafından “terörle mücadelede güvenlik güçlerinin ötesinde sosyal, ekonomik ve kültürel iyileştirmelerin yapılması gerektiği” çok kez ifade edilmiştir.
Terörle mücadele, namlunun ucu kadar, namlunun gerisinde kalan zihniyet coğrafyasındaki nedenleri de ortadan kaldırmayı gerektirir.
Asker, dağlarda güvenlik görevini sürdürecek ama sivil siyaset kesimi de düzdeki ekonomi ve sosyokültürel görevlerini yaparak hedef küçültecek, kanı azaltacak.
Yoksa “Operasyonları durdur” demek, TSK’ya “Anayasa’nın ve ulusun verdiği görevi yerine getirme” demektir.
Komutan, dağlarda yitirilmiş 5 bini aşkın şehit evladın ailelerine ne diyebilir?
Dağlarda elde silah görev yapan astlarına, Mehmetçiğe bunu nasıl anlatabilir?
Askerin de kendi kamuoyu ve taban psikolojisi var.