Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Düğüm, "Çerçeve Belge" taslağında yer aldığı iddia edilen ve Ankara'nın da değiştirmeye çalıştığı bir cümlede..."Taslak" elimde olmadığı için iyi kaynaklardan dinlediklerimle "mealen" yansıtıyorum..."AB kurumlarında kabul edilen kararlar ve tavsiyeler hukuken bağlayıcı olup olmadığına bakılmaksızın MÜKTESEBATIN parçalarıdır."Resmen doğrulanmamış bu ifade gerçekse, Türkiye'nin tepesinde sallandırılacak bir idam ipi gibidir.Çünkü... Bakınız neleri kapsıyor...- AB'nin yayımladığı karşı deklarasyonu.- Avrupa Parlamentosu'nun önceki gün aldığı kararda yer alan Kıbrıs'ın tanınması, Ermeni soykırımının Türkiye tarafından kabulü gibi önkoşullar....................Oysa... Türkiye'de bu deklarasyonun ve Avrupa Parlamentosu kararlarının hukuki bağlayıcılığı olmadığı yorumu yapılıyor. Başbakan Erdoğan da, "Bunların hukuki bağlayıcılığı yok, biz yolumuza devam ederiz" demiş bulunuyor.Fakat... Eğer Çerçeve Belge'de yukarıda yansıttığım ifade yer alırsa, yani, "Hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına bakılmaksızın AB kurumlarınca alınan kararlar ve tavsiye kararları AB MÜKTESEBATI sayılır" satırları önümüze konursa, durum çok değişir.Çerçeve Belge'de doğrudan "Kıbrıs'ın tanınması, Ermeni soykırımının Türkiye tarafından kabulü" yazılı olmasa bile, bu MÜKTESEBAT tanımı, artık bir pozitif hukuk haline gelmiş olur.Görüşmeler boyunca Türkiye'nin itiraz edemeyeceği bir hukuk kaynağı olarak önüne konur."AB deklarasyonunda, Avrupa Parlamentosu kararlarında, Türkiye'nin imzası yoktur. Türkiye'yi bağlamaz" yolundaki görüşler havada kalır...................3 Ekim savaşları, işte asıl bu "düğümü" çözmek için sürüyor olabilir.AB'nin Türkiye için "Çerçeve Belge'yi" 3 Ekim sabahına bırakmış olmasında, tartışmaların o duyarlı cümleye odaklanmasını önleyerek bir "son an oldubittisi" yaratmak politikası ihtimalini dikkate almalıyız....................Buna karşılık, 3 Ekim savaşlarının özellikle "imtiyazlı ortak" seçeneğinin Çerçeve Belge'de yer almamasına odaklanmış görüntüsü var.Zaten böyle bir olasılık, ortadan -neredeyse- kalkmış bulunmakta.3 Ekim'de Çerçeve Belge açıklanıp içinde "imtiyazlı ortak" seçeneği yer almazsa, hemen "zafer" çığlıkları atılmasın. Hele "Bakın 'Ermeni soykırımı kabul edilsin ve Kıbrıs tanınsın' ifadeleri, Çerçeve Belge'de yok" gibi laflar da -ihtiyatsızca- söylenmesin.Çünkü...Çerçeve Belge'de eğer yazının başında "düğüm" olarak yansıttığım ifade yer alırsa, her iki duyarlı koşul da Çerçeve Belge'nin ve müzakere hukuku olan MÜKTESEBATIN doğrudan değil ama dolaylı parçası haline gelecektir.Ankara, sanıyorum bunu aşmaya çalışıyor.Başaramazsa, dün Dışişleri Bakanı Gül'ün de söylediği gibi, "görüşmelerin başlamaması riski" var.Ben AB'nin böyle bir akılsızlığı sonuna kadar dayatacağını hiç sanmıyorum.Çünkü...İyi bilmeliler ki, o önkoşulları, ne bu AKP hükümeti kabul edebilir, kendi grubuna kabul ettirebilir, ne topluma benimsetebilir... Ne de bir başka hükümet.Bu gerçeğe rağmen AB direnirse, Türkiye'yi kaybetmeyi göze almış demektir.Böyle bir bunalım 1997 Lüksemburg zirvesinde yaşanmıştı. Türkiye, "Kabul etmiyoruz" demişti.İki yıl mola verildi.1999'a gelindiğinde, AB, kendi koyduğu engelleri kaldırmış, Türkiye'yi "tam üyeliği mukadder aday" olarak açıklamıştı."Diğer üyelerle tam eşit muamele göreceği" kararını almıştı.Gerekirse, gene "mola" verilir.Türkiye ile ilişkilerin tam üyelik ve diğer üyelerle eşit süreçte devamı için AB'de kafalar değişinceye kadar beklenir. g.civaoglu@milliyet.com.tr Çerçeve Belgesi'nin taslağında yer aldığı iddia edilen ifade, belgeye girerse; AB kurumlarında kabul edilen kararlar hukuken bağlayıcılığına bakılmaksızın müktesabatın parçası haline gelecek.