Güneş bu kez Batı'dan doğdu.
İçimizdeki felaket korosu, sürekli "batıyoruz alarmı" verirken, Londra'da 34 yabancı banka, bizim büyük bir bankamıza 350 milyon euro - yani 350 milyon dolar dolaylarında - sendikasyon kredisi açtı.
Bu bir "moral proteini"dir.
Hani batıyorduk?
Bu yabancı bankalar, Merih'te mi faaliyet gösteriyorlar?
Türkiye'de olanlardan haberleri yok mu?
Elbette hayır.
Bankanın genel müdürü "özel kesimdeki sağlam bankalarımıza dış krediler sürecek. Zaten bu krizi aşarken dış krediler gerekli değil mi? Biz öncüyüz" dedi.
Bu sendikasyon kredisinin gerçekleşmesi bağlamında, Londra'da bulunan ve CNN - TÜRK ekonomi yayınlarından tanıdığımız Esra Tümen'in gazeteci izlenimleri de şöyle:
"Bu krediyi açan bankalar, Türkiye'deki 'bankacılık sektörü' gibi bir genelleme yapmıyorlar.
'Türk bankalarını ayrı ayrı değerlendireceklerini' söylüyorlar.
'Gerçekten güçlü bankalarınız var. Onlarla ilişkilerimizi eskisi gibi, hatta işlem hacmimizi daha da arttırarak sürdüreceğiz. Ama güven vermeyenlerle ilişkilerin artık kapandığını söyleyebiliriz' diyorlar."
Yabancı bankalar, Türkiye'nin rontgenini iyi çekmişler.
Türkiye'de zayıflar ve çürükler, bunalımı bahane ederek sağlamlarla aynı torbanın içine giriyor ve bir ağıt korosu oluşturuyorlar.
Psikolojik ortamı daha da karartıyorlar.
Sağlamlar ve büyükler ise Uzakdoğu ve Güney Amerika krizlerindeki "domino" teorisinin ardarda yıkım salgını örneklerini bildikleri için, bu ortak ağıta karşı çıkmıyorlar.
Gerçek şu ki... İçi boşalmış çınarlar gibi kamu bankaları ile sermayesini çoktan tüketmiş bazı çürük bankalar, reel ekonomide kimi ayrıkotları, kriz olsa da olmasa da, zaten bitkisel hayattaydılar.
Çok yaşayamayacakları biliniyordu.
Önemli olan, hastalığın sağlıklı olanlara sıçramamasıdır...
Fakat... Faizler böyle sürerse, kredilerde tıkanıklık açılmazsa, onlar da hastalık kapabilir.
Türkiye, elbette zor bir dönemden geçmekte.
Önümüzdeki 2 ay boyunca, - eski IMF anlaşmaları gereği, dışarıdan gelecek olanlar hariç - yeni parasal katkı beklenilmemeli.
Bir süre kendi yağımızla kavrulacağız.
Son krizde dolar, TL karşısında gereğinden de fazla değer kazandığı için gene hiç yoktan siyaset krizleri yaratılmazsa, döviz kurunda önemli sıçramalar, hiper enflasyona tırmanışlar olmaz.
Türkiye ekonomisi, önümüzdeki 2 ay içinde yeni ekonomi programını tamamlar, yasalarını geçirtir, uygulamalarını kararlılıkla sürdürdüğünün kanıtlarını verirse, Hazine için de dış kaynaklar harekete geçebilir.
Uygulamalara göre; 2 aylık süreçte, ekonomi yönetiminin 3 parametreye özen göstermesi gerekir.
1- Piyasaya kontrollü olarak TL sürerek faizlerin düşmesi sağlanabilir.
2- TL girişiyle birlikte bankacılık sistemindeki kilitlenme de çözülebilir.
3- Son devalüasyonla döviz gerçekçi değer koridoruna oturduğu için Merkez Bankası'nın zaman zaman müdahaleleriyle kurlar, makul aralıkta tutulabilir.
Ekonominin iklim normallerine dönüşü ve ciddi önlemlerin uygulanmasıyla birlikte, dışardan para giriş musluklarının açılması beklenebilir.
Kemal Derviş, TÜSİAD Başkanı Tuncay Özilhan'a önceki gün "Türkiye'deki krizi aşacağız. Diğer ülkelerdeki deneyimlerimden de biliyorum ki, krizin 5 - 6 ay sonra hafızalardan silinmesi bile olasıdır" dedi.
İnşallah...
Ancak... Artık herşeyin eskisi gibi olmayacağını da belirtelim.
Reel sektörün de, bankacılık kesiminin de hatta siyasetin de çürükleri, ayakta kalamayacak.
Türkiye, deri değiştiriyor.