Yöredeki diğer kahvelerde, butiklerde de türbanlı genç kadınların sayısı çoğaldı. Giderek daha az "yadırganıyor..." Daha bir yıl önce böyle görüntüler tek tüktü.Metropolün dokusu yenilenmekte. Henüz, bir "kaynaşma var" denilemez... Hâlâ "ötekiler" gibi algılanıyor, "adacıklar" halinde dolaşıyorlar ama "karşıtlık" da yok.Onlarda biraz çekingenlik, Nişantaşı'nın geleneksel dokusunda hâlâ kendine dönüklük...Ancak gene de aradaki psikolojik mesafe kısalmakta.Giderek giyim kültürü de birbirine yaklaşmakta."Türban nedeniyle" kendini ispat kaygısı ağır basıyordu. Çarpıcı ve birbirine tezat, neredeyse varlığını "bağıran" renklerde giysiler, güneşli havalarda bile sıkıntı verici yüksek topuklu çizmeler artık azalmakta.Daha rahat, daha sade, renk uyumu olan giysiler yöredeki insan dokularıyla uyumlu."Türban dışında neredeyse farklılık yok" denilebilir.Bu satırların yaklaşımı, kadın modası yorumu gibi algılanırsa, "yüzeysellik" olur.Sosyolojik ve psikolojik bir gözlemdir."Ayrışma" sürecinin yerini, toplumun iki gerçeğinin "aynı potada harmanlanma" süreci almakta.Belki... Bu görüntüler, yakın zamana kadar "ötekiler" diye dışlananların "yeni iktidar" statüsünü vurguladıkları yolunda da yorumlanabilir."Siyasi iktidarımızı, ekonomik iktidarın yüreğinde de gösteriyoruz" mesajı diye algılamak da mümkün. Öyle bile olsa, "ayrışma sürecinin yerini, birlikte harmanlanma sürecinin aldığı" sosyolojik ve psikolojik doğru değişmez. Nişantaşı/Abdi İpekçi Caddesi önündeki kahvelerde türbanlı genç kadınlar, bir süredir "olağan" görüntü. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmayı bu mercekle okumak istiyorum.Orgeneral Özkök'e göre, "İrtica gerilemiş değil, ancak eylemde gerilemiş. Buna karşılık devlet kadrolarında yayılma prosesi, hız, yaygınlık ve öncelik almış."Değerlendirme yanlış değil.Bunlara, "ekonominin rantını devlet olanaklarıyla paylaşma" avantajının ele geçirildiğini de eklemeliyiz.Birbiri ardına patlayan, ortalığa saçılan yolsuzluklar ve ilişkili isimler bunun göstergesi...Tabii bütün kazançları, böyle bir "etik dışı" etiket altında toplamak çok yanlış olur. Ayrıca, unvan ve görev dağıtımları, devlet kepçesiyle rant savurmalar, yolsuzluklar, her iktidar döneminin gerçekleridir.Fakat...Yeni iktidarla birlikte o iktidara yakın kesimin kontenjan aldığı ve artırdığı da bir başka gerçek."Yeşil sermayeye teşvikten" bile söz edecek kadar ileri noktalara vardı iş.Şimdi sorun, anayasanın laiklik ilkesinin içeriğini içselleştirmektir.Sosyolojik ve psikolojik oluşumların dayatmasıyla bu içeriği "yeniden tanımlamak" değil.Anayasa, bir yerinden -hele laisizm gibi en önemli maddesinden- delinirse, aldığı bu ağır yara, çok zayıf düşürür ülkeyi.Sonra başka önemli maddeleriyle de delinir.Örneğin, "Türkiye'nin, ülkesi ve milletiyle bütünlüğü ilkesi..."Bu topraklar içinde yüzyıllardır kardeşçe yaşayanlar, karşı karşıya getirilir.Türk ve Kürt milliyetçiliği zaten fena kaşınıyor.Ardından Türkiye insanı inanç dünyalarında karşı karşıya getirilmek istenecektir: "Sünniler ve Aleviler..."Böyle duyarlı dengeler üzerine kurulmuş toplumları bir arada tutan unsur, "büyük ortak hedefler" koyabilmektir.AB yolunda patinaj ve olası sapmalar, Türkiye'yi yöredeki Balkanlaşma ve Yugoslavyalaşma sürecine -Tanrı korusun- götürebilir.Hadise, Nişantaşı görüntüleri fantezisinde kalmaz. g.civaoglu@milliyet.com.tr İrtica nerede?