Yılın son günü... İstanbul’da gök masmavi ama cam gibi de soğuk...
Mantarların ısıttığı Beymen Brasöri’nin terasındayız.
En eski ve can arkadaşlarımdan biri olan Vedat Sertoğlu ile yeni yılı karşılıyoruz.
Önümüzde “çılgın Rus” kadehleri, tabaklarımızda kaz ciğeri pate dilimleri...
Çılgın Rus, Hamingway’in kitaplarını yazdığı, Hasan Cemal’in de kendi hikâyesini anlattığı kitabın ilk satırlarına başladığı Paris/ Cafe Deux Magot’un özel öğle içkisidir.
Şampanya üzerine votka konularak yapılır yanında kaz ciğeri pate servis edilir.
“Yok Böyle Dans”ta yer almam üzerine yazılanlardan sonra “kaz ciğeri ve çılgın Rus” menüme yazılacak olanları artık takmam.
Çevrede dost yüzler defilesi var sanki.
Ya oradalar ya da yürüyerek önümüzden geçiyorlar.
Geceye hazırlık olarak müzik yayını başlamış.
Meydanda en güzel yılbaşı ve noel şarkıları yankılanıyor.
Ve...
Başta Frank Sinatra, müziğin gurularından da romantik şarkılar...
Birkaç metre ötemizde Abdi İpekçi heykeli.
Onun gülümseyen yüzünü hayal ediyorum.
İpekçi gecelerin ilerleyen saatlerinde kucağında hayali bir gitar, sol elinin parmaklarıyla akor basarken, sağ elinin baş parmağını da hayali gitarın hayali tellerinde dolaştırırdı.
Çalmakta olan şarkıya böyle eşlik ederdi.
Dans etmeyi de severdi.
Herhalde gece 10 binlerce kişinin heykelinin bulunduğu caddede dansları, yukarıda bir yerlerden izleyecekti.
İki masa ötemizde bir arkadaşıyla Ayşe Özyılmazel...
Onların önlerinde de “çılgın Rus” kadehleri.
Mekân öyle keyifli ki canım kalkmak hiç istemiyor.
Ama gazeteye gelmem ve yazmam gerek.
Ayşe’ye “keşke sen bugün köşemin konuk yazarı olsan” diye sesleniyorum.
Gülümsüyor...
Biz Vedat’la laflarken ve gelen geçen dostlarla birbirimize takılırken Ayşe bir kâğıt uzatıyor.
“Yazdım bile” diyor.
O arada bakın neler yazmış...
İYİ SENELER
HO HO HOOO
Üzülme kaçırırsan
Treni
Herkesin vardır bir
Bekleyeni
Gülümsersin seversen
Kaderini
Eksik etme dosttan
Hoş sohbetini
Önce kendini sonra
Çevreni
Aydınlatırsın bilirsen
Değerini
Bi tanesin hep zarifsin
Özel adamsın sen
Güneri
Şiirinin sonuna bir kalp çizmiş, büyük harflerle de “AYŞE” yazmış.
.....................
Ayşe’nin ışığı çok, yüreği sımsıcak, gülüşü ısıtan, bileği çabuk ve iyi yazı çıkaran, dostluğu keyifli, arkadaşlığı sağlamdır.
Şu satırlardan sonra geceyi tamamlamak üzere Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın yeğeninin evindeki bir davete katılacağım.
Sadece aile ve birkaç dost...
Orada “Nişantaşı’nda öğle vakti” gözlemlerimi anlatacağım...
“Atatürk devrimleri” olmasaydı kim bilir nasıl bir görüntüsü olacaktı ülkemin.
Ve...
Bütün yıl içimde tuttuğum tepkiyi de bir solukta bugün dışa vurayım bari.
“Kemalist” sözcüğünü aşağılarcasına kullananlaradır öfkem.
2011’in Milliyet okurlarına, tüm ulusumuza, insanlığa mutluluk getirmesini diliyorum.