Körfez Savaşı’nda Kuzey Irak’a harekâtı Turgut Özal Meclis’ten geçirmeden bir oldubittiye getirmek eğilimindeydi.
Komutanlarla da resmi toplantılarda bu konuyu konuşmuyordu.
Sadece - resmi olmayan - özel ikili, üçlü, dörtlü sohbetlerde nabız yoklamakla yetiniyordu. Bunlardan birinde öyle bir konuşma geçmiş ki; Kuzey Irak harekâtı askıya alınmış.
O söylemi burada tekrarlamak istemiyorum.
Ancak zaman içinde harekâtın TSK tarafından yapılması için bütün olanaklar sağlanmıştı.
Meclis’ten de ister istemez yetki alınmıştı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay Kuzey Irak’a harekat için siyasi iradeyi ortaya koyan bir emirde ısrarlıydı.
Ancak hükümet de böyle aktif tavrı benimsemiyordu. İmzasız bir yetki belgesi Torumtay’ın istifası için bardığı taşırmıştı.
Hatta... Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut’un bir GAP gezisi sırasında, Atatürk Barajı sırtlarında Özal’a "sert" davrandığına tanık olmuştum.
Özal hem hükümetten, hem komutanlardan gelen direnişle Kuzey Irak’a girme ve Musul - Kerkük petrollerine el koyma hayallerine erişememişti.
"Hayal" diyorum... Bizim kuvvetler oraya gitselerdi büyük devletlerin Musul - Kerkük petrollerini Türkiye’ye "ham yaptıracaklarına, zengin petrol lokmalarını yutturacaklarına" samimiyetle ya da saflıkla inanıyor olabilirdi.
Sonunda görüldü ki...
Bırakın petrol bölgelerini vermeyi bir yana, Körfez Savaşı nedeniyle petrol akışını kestiğimiz Yumurtalık boru hattını kapatmamız nedeniyle Türkiye’nin uğradığı zarar bile tazmin edilmedi.
ABD, Suudi Arabistan, Kuveyt... Hepsi yan çizdiler.
Adeta damlalıkla ödeme yaptılar.
Aradan 11 yıl geçti.
Hâlâ geçmiş Körfez Savaşı’nın davasını güdüyoruz.
Ancak Turgut Özal’ın bir özelliğini vurgulamakta fayda var. Özal uluslararası görüşmelerde, atılması gereken adımları Türkiye’ye dayatılmadan kendi inisiyatifi ile harekete geçerdi.
"Bunu bize dayatıldığı için değil, kendi hür irademizle yaptık" görüntüsünü çizerdi.
Böylece hem iç politikada onur kırıcı psikolojik yıkıntılardan toplumu uzak tutardı...
Hem de pazarlık masasındaki büyük güçlere karşı önaldığı için eli kuvvetli olurdu.
Daha Başbakanlık Müşteşarı iken 1980’de 24 Ocak ekonomi devrimini böyle yapmıştı. IMF’nin isteyebileceğinden fazlasını ortaya koymuştu.
Örneğin dolar karşısında TL’nin değerini IMF’nin öngördüğünden daha fazla düşürmüştü.
Kararlılığı bağlamında IMF’ye güven vermişti. Olumlu bakmasını sağlamıştı.
Aradan yıllar geçti Cumhurbaşkanı’ydı.
Körfez Savaşı’nın işaretleri geldiğinde Özal daha ABD dayatmadan Irak’tan gelip Yumurtalık Limanı’na akan petrol boru hattını kendi kararıyla kapattı.
Özal petrol boru hattını Yumurtalık çıkışından kestirmeseydi en geç 48 saat sonra Amerikan gemileri limana dayanacaktı. ABD zoruyla musluklar zaten kapatılacaktı.
Şimdi Türkiye gene yeni bir Irak Savaşı’nın eşiğinde.
Bir süredir tereddütler gösteriliyor.
Kuşkular yaratılıyor.
Aslında... Türkiye, sonunda zaten yapmak zorunda kalabileceği şeyleri yapmayarak tereddütlerle ve oluşturduğu kuşkularla daha yüksek ve daha güvenceli beklentilere neden oluyor.
Ensesinde IMF’nin sıcak nefesini hissediyor.
Oysa ne yapacağının planı programı bir an önce belirlense, iyi niyetli ve güvenilir tavırlar koysa, belki de çok daha az riskli olarak harekâta katkıda bulunabilir. Ulusal zararlar güvenceye alınır.
Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti ve PKK palazlanmasını denetleyebilir.
Türkmenlerin adil temsilini sağlayabilir. Mehmetçiğin burnu kanamadan savaş zararlarının karşılanması için ortamı yaratabilir.
Rotası olmayan geminin yelkenlerini dolduracak rüzgâr yoktur.