Yalım Erez, dünkü çıkışıyla dikkatlerin odağı oldu.
Siyasi parti liderlerinin kurmayları tepki gösterdiler.
Ama...
İlginçtir. Erez'in sözlerine değil, Erez'in kendisine...
Kişisel tartışmaların dışında kalarak, Erez'in de işaret ettiği soruların yanıtlarını arayalım.
Türkiye siyaseti, bir tıkanma eşiğinde midir?
Demokrasilerde çözüm, elbette Genel Seçim...
Ama, herkes biliyor, bütün kamuoyu araştırmaları gösteriyor ki... "Yarın genel seçim yapılsa, oyların dağılımı değişmeyecek.
Hatta...
Sandıktan bugünü bile aratacak daha da istikrarsız ve dağınık bir Meclis tablosu çıkacak."
O halde...
Türkiye'nin "yönetemeyen demokrasi" haline geldiği ve "yöneten demokrasi"ye geçmesi için Anayasa'da, seçim sisteminde, siyasi partilerin yapılandırılmasında köklü değişiklikler gerektiği, yadsınmaz bir gerçek.
Tıkanmanın başlıca nedenlerine gelince...
Siyasetçiler, "Türkiye'yi - zaman zaman - 5 generalin yönettiğini" iddia etmişlerdir.
Genelkurmay Başkanı ile 3 Kuvvet Komutanı'nı ve Jandarma Komutanı'nı kastetmişlerdir.
Doğrudur.
Özellikle, müdahale dönemlerinde...
Ama...
Müdahale dışı dönemlerde ise, "Türkiye'yi apoletsiz komutanların yönettikleri de" bir gerçek değil mi?
Bir kaç istisnayla - değişmez - komutanların...
Bütün yenilgilerden sonra gene başta kalabilen... dedikleri dedik olan...
Tek seçici, tek yok edici ve tek karar verici konumundaki apoletsiz sivil komutanlar...
Son 40 yıla bakınız.
Büyük partilerde, parti içi seçimle genel başkan değiştirmiş tek parti CHP'dir.
Tek istisnadır.
İnönü yerine Ecevit seçilmiştir.
Demirel ve Özal, Cumhurbaşkanı seçilerek... Erbakan, Anayasa Mahkemesi kararıyla Genel Başkanlık'tan ayrıldılar.
Erdal İnönü, kendi isteği ile siyaseti bıraktı.
Fakat hepsi de, kaç kez seçim yitirdikleri halde Genel Başkanlıklarını sürdürdüler.
Üstelik...
Türkiye, siyasette bu değişmez liderlerin kan davalarıyla da, neredeyse yarım yüzyıldır çok şey kaybetmiştir.
İnönü ile Bayar ve Menderes'in...
Demirel'le Ecevit'in...
Ecevit'le Baykal'ın...
Yılmaz'la Çiller'in...
Bu karşı karşıya gelişlerin, elbette ilkede haklı boyutları var.
Ama...
Kişisel boyutlarını da kim inkar edebilir?
Merkez sağ ve merkez solda parçalanmışlık...
Merkez iktidarların başarısızlığı...
Meydanın Refah Partisi'ne (şimdiki FP) kalışı...
Yılmaz - Çiller... Ecevit - Baykal arasındaki kişisel hesaplaşmanın da ürünü değil mi?
Onlar olmasaydı, CHP ile DSP... Anavatan ile DYP böyle ayrı kalırlar mıydı?
Türkiye, Refah Partisi iktidarına teslim olur muydu?
Bir de "biz seçilmişler ve o atanmışlar" söylemi var.
Teoride elbette doğru.
Demokrasinin kendini ifadesi, seçimdir.
Seçilmişlerin, milli iradeyi temsil gibi özel bir statüleri vardır.
Ancak...
Bir durup düşünelim...
Bugün Meclis'teki milletvekilleri, bakanlar, hatta Belediye Başkanları, gerçekten halk tarafından seçilmiş kişiler midir?
Yoksa...
Liderlerin, yani apoletsiz komutanların kalemleriyle işaretledikleri bir listede yer aldıkları için mi bulundukları yerdeler?
Liderlerin "intihab" ettikleri...
Bir başka söylemle "iltifat" ettikleri...
En doğrusu "ödüllendirdikleri"...
Elbette, istisnalar var.
Ama...
Genel görüntü budur.
Amacımız, kimseyi kırmak ya da incitmek değil.
TBMM'nin yüce kişiliğine, tarihine, onu oluşturan parlamenterlere saygılıyız.
Zaten...
Yukarıdaki satılarda yansıttığımız görüntünün sorumlusu onlar değil.
Hatta, onlar da bu durumdan şikayetçiler...
Siyasi yargılarının, bir liderin iki dudağı arasında olmasını, bir kalem hareketiyle çizilme riskini içlerine sindiremiyorlar.
Aday saptama, kaç kezdir ön seçimle yapılmıyor.
Örgüt ve delegeler, göstermelik.
Tabandaki yüzbinlerce üye ve yerel örgütler, parti politikalarının belirlenmesinden uzak tutuluyor.
Ayrıca...
Bütün bunlardan sonra, - liderleri yeriyoruz - da sanılmasın.
Elbette, eleştirilecek taraflarını bu satırlarla yansıtıyoruz.
Her somut olayda da bunu yapıyoruz.
Ama...
Biliyoruz ki...
"Siyasette, kolay kolay adam yetişmiyor. Yetişenleri de boğmak doğru değil.
Her siyasetçiyi ve her deneyim birikimini yok etmek çözüm olamaz."
Bunların orta çizgisini bulmalıyız.
Onları, Duverger'in ifadesiyle "birer seçilmiş kral" olmaktan çıkarıp, yetkileri paylaşılan, katılıma açık parti Genel Başkanları haline getirirsek...
Siyasi partilerin örgütlerini birer teb'a görüntüsünden çıkarırsak...
Siyaseti, çağdaş koşullarla yeniden yapılandırırsak...
Bunalımlara girmeyiz.
Liderlerin kurmayları...
Erez'e kızsanız da, önce bir dinleyin.
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr