Hikmet Uluğbay, 49 yıl öncesinden arkadaşım.
Aynı sınıftaydık.
Aynı apartmanın karşılıklı dairelerinde otururduk.
Okula beraber gider, gelirdik.
Onun hafızamda bıraktığı en belirgin anılardan birini yansıtayım.
Turgut Reis hayranıydı.
Okula gidip, gelirken, hep Turgut Reis'i överdi.
Turgut Reis'in mezarının Trablusgarp'da bırakılmış olmasına üzgündü.
İdeali, onun kemiklerini Türkiye'ye getirmek ve şanına yaraşır bir anıt mezar yaptırmaktı.
Kore Savaşı'ndaki Türkiye tugayının kahramanlıkları da, Hikmet'in konuşma gündemindeydi.
Ağabeyi emekli Org. Ragıp Uluğbay da, o sıralarda Kore - Tokyo arasında irtibat subayı olarak görev yapıyordu.
Hikmet'le daha sonraki yıllarda akraba da olduk.
Bu anıyı, onu son yıllarda yaptığı bakanlık görevleri bağlamında tanıyanların tanık oldukları özellikleri bağlamında yazdım.
Bu topraklara ve bu ulusa tutkundu.
Disiplin
O
Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi, ben hukuk.
Akis Dergisi'nde genç bir muhabirdim.
Zaman zaman
Akis'in ekonomi sayfalarını da yazıyordum.
Hikmet de
Maliye Bakanlığı'nda
Hazine bölümündeydi.
Gazeteci olarak bir çok bürokrattan bilgi istediğimiz gibi, ona da telefon etmiştim.
Sıradan ve pek de önemli olmayan bir konuyu sormuştum.
"Bilmiyorum. Bilsem de söylemem.
Sana bile söylemem" demişti.
Bu olayın üzerinden neredeyse 35 yıla yakın süre geçti.
Bir daha ne ben ona işiyle ilgili soru sordum, ne de o bana...
Sonraki yıllarda pek sık görüşmedik.
Konuşmalarımız ise hal hatır sorma çerçevesinde kalırdı.
Bu anıyı da Hikmet Uluğbay'ın son derece katı bürokrat disiplinini ve görev sırlarına olan özenini belirtmek için yansıttım.
Onur
Ortaokul 1'de dersleri pek parlak değildi.
Galiba bir dersten bütünlemeye kaldı ve sanıyorum çok ağarına gitti.
Daha sonraki yıllarda en iyi öğrencilerden biri oldu.
Başta
Kaya Erdem olmak üzere,
Maliye'deki amirlerinden dinlediğime göre, memuriyet hayatı da son derece başarılıymış.
Bu çizgiyi
- uygulamaları herkes tarafından benimsenmeyebilir - ama kendi doğrultusunda en etkin sonucu alacak şekilde sürdürdü.
Duyarlı ve onurlu doğası, onun yaşamını yönlendirmiştir.
Tanıdığım kadarıyla, intihar girişiminde bulunurken, arkasında mutlaka bir not ya da mektup bırakmış olmalıdır.
Kendisinin ve ailesinin adı üzerine en ufak bir gölge düşmemesi için hayatını vermek üzere tetiği çekerken, geride
- zaten onun tertemiz kişiliğine kimse kuşku duyamaz - gene de bir açıklama bıraktığını sanıyorum.
Hikmet Uluğbay'ı intihar girişimine yönelten sır, var olduğunu sandığım o birkaç satırda aydınlanabilir.
Dün sabah telefonla oğluyla konuştum.
Tabii bunları sormadım.
İntihar girişimini elbette onaylamak mümkün değil.
Ama çürümekte olan bir doku karşısında soylu bir ruhun örneğini vermiştir.
Beregovoy'un intiharı
1993 yılıydı.
Türkiye - Fransız Dostluk Derneği'nin bir davetindeydik.
Sahnedeki
Magrip kökenli Fransız sanatçı Enrico Macias, şarkısını kesti ve eline tutuşturulan notu okuduktan sonra mikrofondan şöyle seslendi:
"Şimdi öğrendiğime göre, Fransa'nın eski Başbakan'ı Beregovoy tabancayla kendini vurmuş.Ne yazık ki ölmüş.
Şerefli ve büyük bir devlet adamıydı.
Bazı dedikodular onu çok üzmüş."
Aslında...
Kamuoyunun ramp ışıkları önünde bulunanlar çok daha dayanıklı ve pisikolojik terapi yöntemlerini biliyor olmalılar.
Çünkü...
Verdikleri kararlar, gösterdikleri reaksiyonlar, kendileri kadar ülkenin ve ulusun ortak yazgısını oluşturur.
Tek tesellimiz değerli insan onurun ince gülü
Uluğbay'ın yaşıyor olmasıdır.
IMF'nin de
Türkiye ekonomisi için açıklamaları, doğabilecek olumsuz havayı dağıtmaya dönüktür.
Öte yandan...
Sermaye Piyasası Kurulu ve
mali polisin borsadaki Kara Cuma'yı, öncesi ve sonrasıyla bütün alım satımları, kuşkulu işlemleri zamana yaymadan süratle incelemesi ve soruşturmayı tamamlaması gerekir.
Uluğbay'a ve ailesine en içten geçmiş olsun dileklerimle.
Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr