Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İsrail’in Suriye’den işgal ettiği “Golan Tepeleri’ndeki” üsteydim.
Gazetem için üssün yüksek düzey subaylarıyla röportaj yapmıştım.
Subay olmak üzere harp okullarına başlamadan önce mutlaka bir fakülte bitirmeleri koşulu varmış.
Çoğu “felsefe” ve “psikoloji” diplomalarını ceplerine koyduktan sonra subaylık eğitimine başlamışlar.
Bu bağlamda onlardan “savaş felsefesi” ve “karşı tarafın psikolojisini okumak” üzerine fikirlerini anlatmışlardı.
“Ülkelerine huzurun Suriye sorunu çözülmedikçe gelmeyeceğini” inanıyorlardı.
......................
ÖZETLE şöyle demişlerdi:
İsrail’in dış politikası ve özellikle Suriye politikası ikircikli değildir.
Açık ve kesindir.
Eğer dostsan, sonuna kadar yanındayız. Her türlü ekonomik ve teknik yardımı sunarız.
Ama...
Ön koşul “Her aşamada karşı tarafın dostluk inşasında samimi olduğunu test etmemiz ve bunu saptamamızdır.”
Suriye’ye de bunu açıkça ifade ediyoruz.
Dostluk inşasında samimi olursan ve samimi kalırsan, Suriye’yi ekonomik olarak güçlendiririz.
Yüksek teknoloji transferi yaparız.
Sizin -aramızda bir çatışma halinde- kaybedecek bir şeyleriniz ne kadar çoğalırsa, barışa o kadar yakın duracağınızı düşünüyoruz.
Ancak...
Dostluk inşa etmek yanlısı gibi görünüp aramıza hendek açarsanız her şeyi sıfırlar, açık ve kesin düşmanınız oluruz.
........................
TÜRKİYE’nin son iki yıllık “PKK” stratejik çizgisi tam olmasa da- bana Golan Tepeleri’nde dinlediğim “felsefeyi” ve “ötekilerin psikolojisi” söylemlerini hatırlattı.
Yöntemleri, şeffaflığı/gizliliği bazı açılardan eleştiriye açık olsa bile “çizgi netti.”
“Oslo görüşmeleri” diye anılan (aslında Brüksel) süreç, İmralı müzakereleri, Abdullah Öcalan’ın Kandil’e mesajları ve Kandil’den gelen cevaplarla hafızalarda yer alan Diyarbakır mitingi ve Dolmabahçe mutabakatı…
Bunların hepsi “PKK’nın Türkiye’de silahlarını bırakması ve adamlarını sınırların ötesine çekmesi” ön şartına odaklıydı.
Türkiye “samimiyetle” bu sürecin bu çizgisinde hiç sapma yapmadan kaldı.
PKK ise önce 15 gün sonra, 30 gün ardından, 3 ay gibi süreler telaffuz ederek silahlı güçlerini sınırların ötesine çekmeyi kabul etti.
Türkiye bu durumda PKK’lılara operasyon yapmadı.
Dağlarda görünmeleri halinde üstlerine gitmedi.
Hatta...
Bu günlerde çok eleştirilen “PKK’lıların şehirlerde yapılanması ve patlayıcılar stoklanması, gençlik örgütlenmesi” gibi durumlar o süreçte yaşandı.
Yani...
PKK “samimiyet testinde” daha ilk aşamalarda “negatif” puanlar aldı.
Gerçekten ne silahlarını gömdü, ne silahlı güçlerini sınırların ötesine çekti.
7 Haziran seçimlerinden sonra da toplu katliam eylemlerini başlatarak “pasif negatiflikten” süratle “aktif negatifliğe” geçiş yaptı.
Suriye’deki kantonlardan esinlenerek şehirleri işgal etmeye, özerk yönetimler kurmaya kalkıştı.
...........................
TÜRKİYE bu durumda “çözüm” inşa sürecinin her aşamasında samimiyet testlerinden negatif puanlar alan PKK’ya karşı gene “samimi” ve “kesin” tavra geçti.
Şehirlerden başlayarak, kırsala, dağlara, sınırın ötesine TSK ve diğer güvenlik güçleriyle harekete geçti.
Bu “net” ve “kesin” tavrını sürdürüyor.
Süreci, sivillere özen göstererek, hukuku gözeterek ilerletmekte, sonuç almakta.
Bu arada PKK ve onun siyasi uzantıları da yaptıkları yanlışlar nedeniyle taban kaybetmekte.
..........................
SÜRECİN bazı uygulamaları için rezervlerimiz olmakla birlikte stratejinin doğru olduğu açıktır.
PKK ya da Kürt sorununa barışçıl çözüm görüntüsü verenler Ankara’ya “silaha karşı silahtan” başka seçenek bırakmadılar.
Özetlediğim bu iki samimiyet ölçütü -ileride olası çözüm girişimlerine- bir “ders” olmak değerindedir.
Son söz:
Bütün bunların ülkemize bütünlüğünü koruyarak insan haklarına ve eşitliğe dayalı demokrasi içinde barış ortamını getirmesi dileğiyle...