Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Aya İrini'de nefesler tutulmuş, gözler ve kulaklar birbirine - neredeyse - inanamıyor.
Piyanonun başındaki genç adam, sağ elini tuşlarda gezdiriyor.
Dede Efendi'nin "Gülnihal"ini Batı Müziği yorumuyla seslendiriyor.
Fakat...
O ne?..
Sol elini kuyruklu piyanonun yukarı kaldırılmış kapağından içeri sokuyor ve tuşlara bağlı olan teller üzerinde parmaklarını gezdirerek, kanun sesiyle "Gülnihal"in nakaratını, alaturka yorumuyla yansıtıyor.
Başını tuşlara eğmiş...
Gözleri ve dudakları gülüyor.
Tuşlarla adeta sevişiyor.
Muhteşem bir sahne...
Dünyada ilk kez bir piyano virtüözü piyanoyu böyle kullanıyor.
Elini kapağın içine sokarak diğer eliyle piyano tuşlarındaki sese, telle sazlar sesini, yani bir başka enstrümanı katabiliyor.
Salon ayakta...
Az önce de bunun gibi bir başka harikulade ses ve görüntü hadisesini yaşamıştık.
Aşık Veysel'in "Kara Toprak"ını, aynı genç adam, gene bu yenilikle sunmuştu.
Sağ eliyle piyano tuşlarında dans ediyordu... Ve "Kara Toprak"ı Batı Müziği'nin yorumuyla sunuyordu.
Sol eli ise aynı anda piyanonun aralık duran kapağından içeri uzanmıştı... Piyanonun tuşlara bağlı tellerinde parmakları "bağlama" sesi vererek "benim sadık yarim, kara topraktır" nakaratını, Aya İrini kubbelerinde yankılandırıyordu.
Salon, elektriklenmiş gibiydi.
Geride kalan pazar akşamı, hafızalarımıza hiç unutulmayacak görüntülerle, böyle kazındı.

Bunu dünyada ilk kez yapan virtüöz, Fazıl Say.
Piyanonun sadece tuşlarıyla yetinmemek ve içine - adeta - girmek, müzik dehalarının bir tutkusu.
Apollo ile uzaya gönderilen ses mesajı için Bach seçilmişti.
İnsanlıkla, uzayda ki - olası - canlılar arasında iletişimi sağlamak üzere Bach'ı piyanoda yorumlama görevi Glenn Gould'a verilmişti.
Kanadalı bu dahi piyanist, küçükken tuşlar üzerindeki çalışmaya doyamaz, geceleri altında ya da telleri arasında yatarmış.
Piyanonun iç düzenini saatlerce seyredermiş.
"32 çeşitleme" adını taşıyan "Glenn Gould'un Yaşam Öyküsü"nde, bu öykü anlatılıyordu.
Türkiye'yi onurla temsil edenlerden biri olan Fazıl Say da, işte tuşlarla yetinemeyenlerden biri.

Fazıl Say, dünya çapında bir şöhret.
New York'ta oturuyor.
Dünyanın bütün büyük kentlerinde konserler veriyor.
Say, müzik yazarı ve müzik ansiklopedisinin müellifi, gerçek bir aydın olan Ahmet Say'ın oğlu.
Daha önce - sanıyorum - yazmıştım.
Ahmet Ertegün'ün Yılın Müzik Adamı seçildiği düzenlemede Fazıl Say'ı tanımıştım.
Yaşamını anlatmıştı.
Fazıl Say "tavşan dudak" diye anılan, dudak deformasyonuyla doğmuş.
Üst dudağı adeta yarık gibiymiş.
1 yaşında dudak ameliyatı geçirmiş.
Yarık dikilmiş.
Doktorlar "dudak kasları kuvvetlensin" diye "flüt, melodika" gibi nefesli sazlar çalmasını tavsiye etmişler.
Daha 1.5 yaşındayken oyuncağı, babasının aldığı melodika imiş.
2 - 2.5 yaşında iken radyoda duyduğu her parçayı melodika ile çalmaya başlamış.
3 yaşındayken ondaki olağanüstü yeteneği babası görüyor... Ankara, Karanfil Sokak'ta, hocaların hocası Mithat Fenmen'e götürüyor.
Fenmen'e melodika ile, bu parmak kadar çocuk çeşitli parçalar çalıyor.
Fenmen, etkileniyor.
"Ama...
Ben buna şimdi ders veremem.
Oturduğunda ayakları pedala, parmakları tuşlara yetişmez.
5 yaşında getirin" diyor.
5 yaşına geldiğinde, piyano dersleri başlıyor.
Fenmen'in araya girmesiyle çok elverişli koşullarla eve de bir piyano alınıyor.
O gün bugündür, günde en az 10 saat piyano çalıyor.
5 yaşında, yolda gelirken duyduğu eşek anırmasını, çeşitli sesleri stilize ederek piyanoda çalabiliyor.
İşte, bu müziğinin sözleri:
"Otobüse bindik vır vır vır...
Bir bebek gördüm, ağlıyordu; üvve...
Bir eşek gördüm, ahi ahi diye bağırdı."
Bir dev sanatçının sanat yolculuğundaki işte ilk adım izleri...
8 yıllık konservatuvarı 4 senede bitiriyor.
Sonra...
Düsseldorf Robert Schumann Devlet Yüksek Okulu'nda Konser Piyanistliği Diploması'nı alıyor.
Berlin Müzik Akademisi'nde öğretim üyeliği yapıyor.
1991 Avrupa Topluluğu Piyano Yarışması'nda birinci oluyor.
1994'te Genç Konser Sanatçıları Dünya Birinciliği'ni kazanıyor.
Berlin'in 750'inci Kuruluş Yıldönümü için "Siyah İlahiler" besteliyor.

Bugün, aslında - belki - siyaset yazmak gerekirdi.
Keşke...
Siyaset yazmayı, içimizden gelerek arzu uyandıran siyaset virtüözlerimiz olabilse...
Atatürk'ün Türkiyesi'nde bunun da gerçekleşeceğine inanmak istiyoruz.
Bunun özlemini duyuyoruz.


Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr