Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Fransızlar'ın "Bay Palisse doğrusu" diye şöyle bir sözleri vardır:
"Bay Palisse öldü.
O, Paris önlerinde ölmüştü.
Ölmeden 15 dakika önce hala hayattaydı!"
Fransızca'
sı kafiyeli mısralardan oluşan bu söylem, "herkesin bildiğinin, yeni birşeymiş gibi dile getirildiğinde" kullanılır.
Dün Başbakan Ecevit'in, gazetelerin Ankara temsilcilerine yaptığı konuşma biraz da böyleydi.
Genelde bilinenlerin tekrarıydı.

Örneğin...
IMF'nin itibarını kaybetme sürecine girdiğini, herkes bilmiyor mu?
Ya "iç ve dış kaynak sorunumuz?.. Derviş'ten özellikle dış kaynak beklentileri...
Kamu bankalarının sorunlu oldukları... Bunların özelleştirilme çabaları...
Bankacılık sektöründeki duyarlılık...
Enflasyondaki artışın ücretlere yapılacak zamla karşılanacağı...
Doların 800 - 900 bin aralığında seyretmekte olduğu...
Yolsuzluklarla mücadelenin, artık imza bile atamaz hale gelen bürokratlara gereksiz korkular salmadan yürütülmesi gereği...
Yeni programa iktidardaki üç liderin destek verdikleri...
Kısa sürede seçim görünmediği...
ABD ve Türkiye'nin, karşılıklı ihtiyaçları...
Kurban kesimleri nedeniyle görüntülerin üzüntü verdiği..."
Allah aşkına, bunların hangisi yeni?

Şu satırların yazarı, gazeteciliğinin ilk yıllarından itibaren 30 yılı aşkın süre, Ecevit'in, estetiği ve içeriğiyle gerçek bir söz mimarisi olan konuşmalarını ilgiyle izlemiştir.
Şiirlerini, köşe yazılarını zevkle okumuştur.
Ecevit, insanlarımızın yüreklerini avucuna alırdı.
Türkiye'nin beklentilerini sezinler ve karşılardı.
Ama... Şu krizin başladığı günden beri, toplum Ecevit'ten güven verici, ileriye daha iyimser bakabileceği, ağırlıklı bir açıklama bulamıyor.
Şimdi de gerçek beklentileri yanıtlamayan, herkesin bildiği, artık etkinliği kalmamış bir söyleşi daha...
Topluma en yetkili ağızdan birşeyler söylenmesi zorunluğu doğduğunda, "bir süredir bilinenlerde hergün patinaj yapan bir Ecevit" nasıl etkili olabilir?
Nasıl toplumu yönlendirebilir?

Dün, gazetelerin Ankara temsilcileri, Ecevit'le söyleşiye giderken "çok önemli açıklamalar olacağı" umudundaydılar...
Beklediklerini bulamadılar.
Gazetecilik ataklarında da öze uzanan soruları yanıtsız kaldı.
Sadece en büyük iki kamu bankası, diğer bankalardan ve piyasadan günde 6 katrilyon dolaylarında para çekmek ve para pompalamak durumundalar... Bunu ancak yüksek faizle sürdürebilirler. Deneyime karşın hala, sonra faizi tavan yaptırsalar bile para bulabilecekler mi? Krizin temelindeki zaman ayarlı bu bombanın, patlamadan nasıl zararsız hale getirileceği...
Kemal Derviş'in "önümüzdeki birkaç hafta kritik" ve "cesur kararlar alacağız" söylemlerindeki "kritik" ve "cesur" kelimeleriyle ne demek istediği... Tatil sonrası en önemli gün olan Pazartesi sabahı, neden Türkiye'de, kaptan köşkünde olmayacağı... Pazar akşamı programın açıklanıp topluma güvence verilmesi zamanlama zorunluğunun nasıl görülmeyebildiği?..
IMF'yi "çağdışı" bulan sayın Ecevit'in, o IMF ile neden Türkiye'yi yokuşa süren koşulları kabul ederek anlaştığı...
IMF, Türkiye'nin yarısı kadar nüfusu olan Kore'ye 30 milyar dolar verirken, bizim 6 milyar dolarla yetinmemizin nedeni... IMF'den "ek para" gelme olasılığı...
Ve böyle başka temel sorular...
Şimdilik bunların tartışılması istenmiyor olabilir.
O taktirde... Başbakan'ın, bilinenleri tekrarlayarak sözlerinin etki gücünü aşındırması doğru mu?