Helikopter, sel suları altındaki Bartın ve yöresine uçarken, uzmanların notlarına göz gezdiriyorum.
İşte, birkaç satır:
"Dikkatler Karadeniz'e odaklanmış.
Oysa...
Yağış başka bölgelerde de sürüyor.
Oralarda da toprak, suya doymaya başladı.
Şiddeti azalsa bile yağışlar, yaygın olarak ay sonuna kadar sürecek.
Diğer bölgelerde de sel tehlikesi belirdi.
Önlem alınmalı."
Uzmanlara göre:
"Sürekli yağmurla toprak suya doyunca, güneş açmadığı için buharlaşma da olmuyor.
Doymuş toprak, suyu kabul etmiyor. Yüzeyinden akıtıyor.
Bu nedenle, 21 Mayıs'ta olduğundan çok daha az yağmur yağsa bile, sel meydana gelebilir.
Örneğin, 21 Mayıs'ta sel olduğu gün, Karabük'te bir gün içinde metrekareye 59 kg.yağmur düştü.
Şimdi, 10 - 15 kg.yağış bile, sele neden olabilir."
Uzmanlar, başka tehlikelere de işaret ediyorlar.
Kentlerin kanalizasyon şebekeleri zaten yetersizdi, doldular.
Toprak da suya doymuş.
Yağış sürerse - ki süreceği öngörülüyor - diğer kentlerde de sel beklenebilir.
Ayrıca...
Gerek kentlerde evlerin üstüne, gerek kırsalda yollara, büyük toprak kaymaları olasılığı var.
Türkiye, son 70 yılın en yüksek yağış değerlerine ulaştı.
Neredeyse, daha önceki en yüksek yağış miktarlarının 2 misline yaklaşıyor.
Örneğin, Karabük'te en yüksek yağış, 1975 Mayıs ayı ortalamasıdır.
Metrekareye 175 kg'dı.
1998'de, şimdiden 212 kg...
Bartın ve dolaylarında 3 - 4 gün önceden belediye hoparlörleri "sel geliyor" diye yayın yapmış.
"Önlemlerinizi alın" çağrısında bulunmuş.
Konuştuğumuz felaketzedeler anlatıyorlar:
"Bodrumdaki eşyayı ve sokak seviyesindeki dükkanlarımızın mallarını birinci kata taşıdık.
Sular yükseldi ikinci kata taşıdık.
Ama...
İkinci katı da suların basacağını aklımızdan geçirmezdik."
Dün yazacağım CHP kurultayı yazısı için çalışmalarımı tamamlamıştım... Ki, öğle saatlerinde "bizim gazetedekiler için bir helikopterin, sel bölgesine gideceğini" öğrendik.
Yarım saat sonra, helikopterde Karadeniz kıyıları üzerinden uçuyorduk.
Akçakoca'dan sonra, deniz çamur rengindeydi.
Aşağıda zaman zaman evleri, ağaçları, otobüsleri, otomobilleri kaplamış su göllerini görüyorduk.
Bazı yerlerde yol, denize kaymıştı, köprüler çökmüştü, dizi dizi araçlar bekleşiyordu...
Bartın'a indik.
Çocukluk anılarımda, söğüt ağaçlarının gölgelediği, yer yer öpüştüğü Bartın Irmağı sularında, ailem ve onların arkadaşlarıyla, birkaç kayıkta müzikli sefa akşamları vardı...
Anılardaki rüya gibi suların, böylesine azgınlaşıp, şu felaket tablolarını çizeceği, mehtaplı bir gecenin kayık sefasında "enginde yavaş yavaş"ı dinleyen çocuk aklımın köşesinden geçmezdi.
Bartın Irmağı, 3 gün sürekli yağmurdan sonra taşmış, sokakları, dükkanları, bazı evleri 2.katına kadar çamurlu sular, altına alıvermiş.
Biz vardığımızda, sular çekiliyordu.
Balçık gibi sokaklarda yürüdük.
Yıkılmış köprüler, suların duvarlara çıkarttığı otomobiller gördük.
Zaten...
Bartın Çayı, 100'ün üzerindeki otomobili denize sürüklemiş.
Dükkanların, evlerin kapılarından dışarıya, hala çamurlu su kürüyorlardı.
Evlerin eşyaları, dükkanların malları sokaklara yığılmıştı.
Mobilyalar, yedek parçalar, peynir ve yağ tenekeleri, bilgisayarlar, radyolar, televizyonlar, otomobillerden savrulmuş koltuklar...
Kapakları açılmış otomobil motorları...
Hepsi çamur içinde.
Yıkanıyor, güneşte kurutuluyorlar.
Bazı sokaklar hala sular altında.
Elektrikler - büyük kesimde - hala kesik.
Telefonlar çalışmıyor.
Cep telefonlarımız "şebeke yok" işareti veriyor.
Su yok...
Devlet, bunlara birşey yapamazdı. Ama... Vergi defterleri, götürü vergiler, bilgisayar kayıtları için özel durumlar kabul edilmeli.
Afet halleri için kredi vadeleri, ödeme koşulları, felaketzedeler yararına yeniden düzenlenmeli.
Bütün bunların nedeninin "Peru kıyılarında 3 - 4 yılda bir patlayan El Nino'nun, Bartın'ı Karabük'ü vurması" olduğunu nasıl anlatsak?
Bartın nire, Peru nire?
El Nino, çoğunun sandığı gibi yeni bir olay değil.
Binlerce yıllık...
İsa'nın doğum tarihi olan aralık sonlarında patlak veriyor.
Zaten, o nedenle adı "çocuk" anlamına gelen "El Nino".
İsa'nın çocukluğuna gönderme yapılıyor.
Dünyanın ısınan ve o nedenle yükselen, akıntılar yaratan su ve hava sirkülasyonlarını allak - bullak ediyor.
Etkileri, bazen Orta Avrupa'ya kadar uzanıyor.
Türkiye, daha az sanayileştiği halde, hava kirlenmesi nedeniyle gittikçe soğuyan bir ülke...
Bilimsel araştırmalara göre Türkiye, doğadaki ani değişimlerini bu nedenle göğüsleyebilmekte giderek zorlanıyor.
Notlarım uzayıp gidiyor ama, yerimiz kısıtlı.
Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr