Merkez Bankası Başkanlığı sözkonusu olan Kemal Derviş'le, dün Türkiye'ye gelmek üzere uçağa binmeden az önce konuştuk.
Şu söylemi önemli:
"Piyasalar hata yapıyorlar. Karamsarlıklarına hiç katılmıyorum.
Tam tersine, Türkiye için çok ümitliyim."
1973 - 76 yılları arasında OTTÜ'de öğretim üyesiyken, 3 yıl boyunca Bülent Ecevit'in Ekonomi Danışmanı'ydı.
"Ecevit'le arasında uyumun bulunduğunu" vurguladı.
Derviş, uzun süredir Dünya Bankası Başkan Birinci Yardımcısı.
"Yoksulluğa karşı ekonomi yönetimi", onun alanı.
Derviş, "sosyal liberal" denebilecek çizgide.
Vahşi kapitalizmin "dayanamayan ölür, kalan sağlar bizimdir" diye özetlenebilecek "Darwinist ekonomiden esinlenen IMF kalın çizgisini" paylaşmıyor.
Derviş, "globalleşme sürecinin, güçsüz ülkeleri ve yoksul insanları etkileme sorununun, yaşamsal önemi olduğu" inancında.
"Zaman ve koşullarla değişebilecek devlet düzenlemelerinin 21.yüzyıl ekonomisine taşınması gerektiği" görüşünde.
Zaten... Böyle bir genel eğilim de var.
Bir değerli meslektaşın şu saptamalarını yansıtayım:
"Malezya'daki ekonomik kriz sırasında 'yabancıların döviz saldırısı, artık çok tehlikeli ve çok sorumsuz bir noktaya geldi' deniyordu.
Döviz kontrolü uygulanıyordu.
Alman iş dünyasının günlük ekonomi yayını Handelsblatt da 'ekonominin, para cambazlarının ve spekülatörlerin oyun yeri olmaması gerektiğini' yazıyordu ve 'devletin katkısı gereğine' işaret ediyordu.
Fransa'nın sosyalist Başbakan'ı Lionel Jospin ise 'global döviz piyasalarının denetlenmesi için küresel bir sistem gerek' diyordu."
Bütün bunlar, aslında toplumun vahşi kapitalizm tarafından ezilmesine karşı çözüm arayışlarıdır.
Kemal Derviş, bu konuların tartışıldığı bir forumda "G.Kore ve Tayland krizinde ücretlerin ve maaşların dibe vurduğunu, 3 milyar insanın kritik yaşam çizgisine gerilediğini" söylüyordu.
Liberal ekonominin odağına, parayı değil insanı koyuyor.
Bülent Ecevit'in Türkiye'ye çağırdığı Kemal Derviş, "Özal'ın çoğu çapsız, deneyimsiz ve Türk toplumunun gerçeklerinden habersiz, biberonlu dahi prenslerinden(!)" değil.
Derviş, 1970'lerde daha Türkiye'deyken, gerçekleri sosyal merceklerden görebilen bir ekonomist.
Dünya Bankası'nda, bu görüşlerini geliştirmiş ve uluslararası ağırlığını hissettirmiş.
Derviş, artık gelişmekte olan ekonomilere verdiği zarar tartışılan "para mabedi IMF'nin semazeni" değil.
Ecevit tarafından bu özellikleri nedeniyle davet ediliyor.
Çünkü... Türkiye'de sorun, artık sadece ekonomik değil... Aynı zamanda ezilen yığınlar için sosyal boyutlu.
Zaten, dün yayınlanan Wall Street Gazetesi de "yanlış politika dayatmalarıyla IMF'nin, Türkiye'yi vuran silahta parmak izleri olduğunu" açıklıyordu.
Derviş, bir yandan Türkiye ekonomisinin bilinçli yönetimine katkıda bulunabilecek... Öte yandan et kalınlığını aşarak kemiğe dayanmış bıçağın halktaki acısını, kendi teninde de hissedebilecek ve sosyal çözümler üretebilecek bir uzman.
Ekonominin kaptan köşkünde ya da - kanunu süratle değiştirilmesi gereken - Merkez Bankası'nın başında görev alarak, Hükümet'e önemli katkılarda bulunabilir.
İç kamuoyunda, psikolojik çıtayı yükseltebilir.
Sınırların ötesinde uluslarası kuruluşlarda ve bankalarda kapalı kapaların aralanmasını sağlayabilir.
Keşke ekonominin koordinasyonu ona verilse...
Demirel'in "1980'de, ekonominin başına bürokrat Özal'ı getirişini" anımsayalım.
İşlev "tam yetkiyle" öngörülürse, "etiket" sorunu da formüle bağlanır.