REKLAM dünyasının “bilenlerine” göre “Kürt açılımını” bekleyen tehlike, “over promissing” durumu.
Anlamı...
Gereğinden fazla “vaat” yüklenen kampanya yapıldı.
İletişim alanında kural, “İçerikle vaadin örtüşmesidir. Birbirini dengelemesidir.”
Piyasaya sürülen malı çok aşan ve beklenti çıtasını yükseklere taşıyan reklam kampanyası “düş kırıklığı” yaratır.
“Bu kadar tantanası yapılan mal, bu muymuş” dedirtir.
Tüketici, bir başka söylemle kampanyanın hedef kitlesi üzerinde “çekici” değil, “itici” etki yapar.
Buna karşılık malın değerinden geride kalan reklam kampanyası da hedef kitleye yeterince ulaşmaz, buna “short range (kısa menzilli atış)” denir.
Planlanan sonuç alınamaz.
Çırak işi
KÜRT açılımı kampanyası, içerikle dengelenemeyecek kadar “yüksek vaatler beklentisi” yarattı.
Gerçi...
“Tarihi fırsat... Yılbaşı sonrasını bile bekleyemeyiz... Bedeli ne olursa olsun kararlıyız, bu yoldan dönüş yok... 25 yıllık yanlışı düzeltiyoruz” gibi çok iddialı karbonatlanmış söylemler ile beklenti psikolojisi kabartıldı, köpürtüldü.
Böylece toplum psikolojisi, çözüm önerilerine hazırlanmak istendi.
Hareket etmeden önce motorun bir süre ısıtılması veya maç öncesi ısınma hareketleri gibi bu süreçte de toplumu psikolojik olarak hazırlamak düşüncesi doğrudur.
Ne var ki...
Öyle vaatkâr bir süreç yaşanmıştır ki, artık ipin ucu kaçırılmıştır.
Özellikle Kürt kökenli yurttaşları temsil etmek iddiasında olan DTP’de ve PKK’nın sesi olan odaklarda “tatminsizlik sendromunun” oluşması kaygısı var.
Ne gaz, ne fren
İŞTE son örnek... İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Anayasa ve bu ülkenin gerçekleri çerçevesi içinde kalan söylemi, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk tarafından “dağ, fare bile doğuramadı” diye yorumlandı.
Ancak...
Gene de süreç ustaca yönetilirse bu psikolojinin yerini “makulü normalde aramak” alabilir.
Ama...
Köpüklerin alınması, kabaran beklentilerin gerçekçi ölçülere indirilmesi kolay değil. Sindire sindire olmalı.
Ne “tam gaz”, ne “kazık fren...”. Akılcılığı üstün hale getirmek için özen gerekir.
Hepimizin ortak iradesi “kanın durması, büyük, uygar ve demokratik bir devletten beklenen çözüm...”
“Tarihi fırsat” ne ABD’nin yeşil ışığı, ne AB’nin göz kırpmasıdır...
“Tarihi fırsat”, 40 bin insanımızın ölümünden sonra toplumun “yeter artık” psikolojisidir.
“Zamanın ruhudur.”
MİZAH AYNADIR
LEMAN dergisinin bu haftaki kapağı nasıl da yukarıdaki satırlarda işaret ettiğim “zamanın ruhu” ile örtüşüyor.
Her kuşak, ağaçlara bıçakla aşk simgesi kalpler çizer, yanına sevgililerin isimlerini kazır.
Leman dergisinin kapağında, ağaçlara kazınmış kalplerin yanındaki isimlere bakınız...
Havin-Ali.
Mızgin-Ayfer.
Welat-Fatoş.
Sevil-Ciwan.
Eren-Dilan.
Qije-Ahmet...
Yani...
Türk ve Kürt isimli sevgililer...
Açılım dosyasının kapağına
AÇILIM dosyasının kapağına bu karikatür konulmalı.
Afişler bastırıp ülkenin tüm duvarlarına yapıştırılmalı.
İnternette böyle yüz binlerce sevgili isimlerinin yer alacağı site kurulmalı.
Gençler “Biz vuruşmak değil, birbirimizi sevmek istiyoruz. Aramızda ayrılık yok” mesajını bundan iyi nasıl verirler?..
Sadece sanatçının fırçasından çıkmış bir fantezi değil bu.
Milyonlarca insanımız, eş, torun, büyükanne, büyükbaba olarak da bu beraberliği yaşıyor.
Hele bir mesaj daha var ki, çok önemli.
“Kardeş kanı akıtmak değil, ayrısız gayrısız aşkla yaşamı paylaşarak bıçağı, kalpler çizmek, Türk ve Kürt isimlerini kazımak için kullanın” mesajı...
.....................
Diyarbakır’daki Barış Mitingi’ni yarın yazacağım.