Fransa'da Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'na gazete, kitap, broşür, dergi, radyo, televizyon, bildiri ile hakaret hukuk kapsamındadır.
Tazminat ve ceza davaları açılır. Tedbir kararı istenir.
Kararı mahkemeler verir.
Devlet değil...
Buna karşılık...
Hakaret kamuya ait alanlar ve mekanlar kullanılarak yapılıyor ve buna göz yumuluyorsa, devlet muhataptır.
Çünkü kendi alanını ve mekanını kullandırmamak, hakaretlere kapatmak yetki ve olanağına sahiptir.
O halde... Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu'nun resminin Saddam Hüseyin ve Hatemi gibilerle beraber devlete ait bir garın zemininde çiğnettirilmesini Fransa, sadece "basın özgürlüğü" olarak göremez. O gerekçeyle savunamaz.
O gerekçeyi göstererek "Ne yapayım, basın özgürlüğüdür... Karışamam. Bir şey yapamıyorum" diyemez.
Türkiye'nin Fransa'ya "bu çirkinliği durdurun" uyarıları, böyle bir sağlam hukuk gerekçesine sahiptir.
Çünkü...
Paris'teki garın zeminiyle, ulaştırma bakanlığı koridorları arasında fark yoktur. Türkiye'nin müdahalesini, basın özgürlüklerine müdahale gibi göstermek sulandırmalarına dikkat!
Bu sağlam hukuk gerekçesinin ötesinde Fransa'ya devletlerarası ilişkiler mesajı da verildi.
Ankara'da Genelkurmay'a çağrılan ve İstihbarat Başkanı tarafından kabul edilen Fransız Askeri Ataşesi'ne önce resmi bildirimde bulunuldu:
"Fransa Silahlı Kuvvetlerinin ve Dost Silahlı Kuvvetlerin, Türkiye Genelkurmay Başkanı'na yapılan bu hakaretten üzüntü duyduklarına inanıyoruz.
Makul sürede bu eylemin engellenmemesi halinde Genelkurmay Başkanlığı olarak bütün ilişkilerimizi yeniden değerlendireceğimizi komutanlığınıza iletmenizi rica ediyoruz."
Bu mesaj ölçülü, dengeli ve zamana yayılmış kademeli kararlılığı yansıtan tavrı ortaya koymuştur.
Askerin üslubu budur.
Ayrıca özel sohbette ataşeye şu görüş de dile getirilmiştir:
"Sizin genelkurmay başkanınızın resmi Ankara garında ayaklar altına serilseydi duyarlığınız ne olurdu?
Bizim seyirci kalmamız halinde bunu nasıl karşılardınız?"
Dışişleri Bakanlığı Müşteşarı da Fransa'nın Ankara Büyükelçisini çağırtarak olayı protesto etti.
Paris Büyükelçisi Sönmez Köksal, Fransa Kara Kuvvetleri Komutanı ve Fransa Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri ile iletişim kurarak rezaletin engellenmesini istedi.
Bu küstahlığın ardındaki kıymet- i harbiyesi olmayan kuruluş, gardaki sendikalarla dayanışma içindeymiş. Fransa devleti, sendikayla çatışarak hadiseyi daha fazla alevlendirmek eğiliminde değilmiş.
Aslında...
Böyle durumlarda Türkiye'nin "devlet kanallarının" yanı sıra sivil toplum örgütleriyle de ağırlık koyması gerekir.
Örneğin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Basın Konseyi'nin...
Fransız Demiryolu Sendikaları bağlamında da TÜRK-iŞ ve DİSK'in...
Ekran karartma, kitap toplama, yayın yasaklama gibi yöntemlerin yanında hiç olmadık.
Bu çirkin eylemin arkasındaki kuruluşu da kınıyorum.
Olay, öğrendiğimize göre, bu çok çirkin eylemi koyan kuruluşun Türkiye'deki temsilcisinin verdiği rapordan kaynaklanıyor.
Yazdığı bir kitap, Genelkurmay'ın başvurusu üzerine, mahkeme kararıyla toplatılmış. Sonra serbest bırakılmış.
Şimdi... "Beraat kararı" nedeniyle, satışta... Hiçbir engelleme ve baskı da yok.
Sonuç...
"Tamamen hukuk" sürecinden geçen bu beraat kararını, gazetecilik adına sorgulamaya kalkışanlar atlamışlar.
Gazeteciliğin temeli olan "gerçeği" araştırmamışlar.
Ayrıca özgür gazetecilik, "hakaret" midir?
Bu rezalet noktalanmalı...