Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün Başbakan Erdoğan'ın konuşmalarını TV'den izlerken Churchill'in bir söylemini hatırlarım sık sık...Siyasi bir tartışmada, muhatabı sesini yükseltir. Ses patlamaları yapmaktadır.Churchill, gayet sakin şöyle der: "Sesinizi yükselterek hatta bağırarak konuşunca, dinleyenlerin sizi daha haklı bulacaklarını mı sanıyorsunuz?" Muhatabı utanır."Ses normallerine" döner.Dün, AKP grubunda konuşurken Başbakan Erdoğan da bir ara ses yüksekliğini "bağırmak" sınırına dayadı.Sonra, durumunu fark etmiş olmalı ki, "Şimdi, 'Başbakan neden böyle bağırıyor' diye soranlar olabilir" vaziyet tespitini yaptı.Ardından, "Ben ciğerlerimden konuşuyorum" açıklaması geldi.Muhatabı da Churchill'e acaba "Ben ciğerlerimden konuşuyorum" deseydi, ne anlamı olurdu?"Anlam" için bir not...Altın kural şudur:Bir yazı, bir konuşma, başka bir dile çevrildiğinde de anlamı varsa ve aynı etkiyi yapıyorsa, değere sahiptir.Özellikle siyasette kelimelerin kaynağı beyindir. Hele Türkiye'yi yönetmek mevkiinde ve sorumluluğunda olan bir başbakan için bu kural, "hükümet etmenin değişmez ve değiştirilemez" hükmüdür."Üslub-u beyan aynıyla insan" sokaktaki adam için söylenmiştir ama başbakanlar için de "üslup" çok önemlidir.AKP'nin daha yeni iktidar olduğu dönemden bir "üslup" olayı var Erdoğan'ın seyir defterinde...Tarihi Kopenhag Zirvesi'nde Fransa'nın o zamanki Cumhurbaşkanı Chirac'la konuşurken, oluşan "üslup kazası" diplomatlar arasında hâlâ tebessümle anlatılır.Chirac'ın sözlerinin kendisine tercüme edilmesi üzerine Erdoğan, "Hoop hoop ne alakası var!" diye tepki göstermiş.Chirac, tercümana "Hoop hoop ne demek?" diye sormuş.Hadi Chirac'ın "Avrupalı olmak için" diye başlayan sözlerini yazmayayım.TC Başbakanı'na "ayıp" olur. Bu "ayıp" yorumunu da, Sayın Başbakan'ın dün "bir kısım medya" diyerek kullandığı "ayıptır ayıp" söylemi üzerine yapmış değilim.Çünkü, Chirac'ın değerlendirmesini bu satırlara yansıtmam TC Başbakanı'na gerçekten ayıp olur. Tansiyonu düşürmeliyiz. Üst kattakiler böyle gererse, tabanda neler olmaz? Bazen "rutine mola" vererek "iki el, bir baş için" deyip düşünmek gerek."Doğru" bir tane değildir. Farklı görüşlerin, farklı doğruları vardır.Elbette... Bir kısım medya(!) TBMM'de 411 oy çoğunluğunun "doğru"sunu anlamaya çalışmalı.Ama... Siyaset yapmak, hele hükümet etmek sanatı da "farklı görüşleri" dinlemeyi ve "farklı doğruları" irdelemeyi gerektirir.22 Temmuz gecesi, bir seçim zaferi sonrasında konuşan Başbakan Erdoğan bu umudu vermişti."Çözümlere uzlaşıyla varmak" vaadinde bulunmuştu. "Bize oy vermeyenlerin de hükümeti olacağız. Onların da haklarını biz koruyacağız" mesajını vermişti.Şimdi ise, karşı görüşlere, başka doğrulara "tahammülsüz" izlenimlerini veriyor. Farklı doğruları da yansıtanları "bir kısım medya" diye niteleyerek, onları "Türkiye'yi bölmekle" suçluyor.Elbette böyle bir şey söz konusu bile olamaz.Kendimize bakarak belirteyim ki, yarım yüzyılı aşkın çınarlar gibi kökleri bu topraklarda olan Hürriyet'in, Milliyet'in ve tümüyle bu grubun tarihi, "vatanseverliğe örnek" diye gösterilecek sayfalardan oluşmuştur.Bu tarihe kimse "sicil amirliği" taslayamaz.Ayrıca... Medyayı "bizim gibi düşünenler" ve "bizim gibi düşünmeyen bir kısım medya" diye sınıflandırmak da bölücülük olmuyor mu?Evet... Tekrar "iki el, bir baş için" diyerek hep beraber "rutine mola" vermeliyiz.Birbirimizi anlamalı, farklı görüşlerden, farklı doğrulardan demokrasinin işlerliğine ve işlevine özenli sentezler üretmeliyiz.Bu ülkenin huzuru, mutluluğu, bütünlüğü, özgürlükçü parlamenter demokratik yapısı hepimizin ortak paydası olmalıdır. gunericivaoglu@milliyet.com.tr İKİ EL, BİR BAŞ İÇİN