Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       Telefondaki ses, eşine şöyle diyor:
"Şu anda mezarın içinden konuşuyorum.
Bize kendi mezarlarımızı kazdırdılar.
Beyinlerimize tabanca namlusu dayalı.
Her an bir panik yaşanabilir...
Bizi öldürebilirler.
Lütfen, devlet bu parayı karşılasın.
Başka türlü kurtulmamız mümkün değil.
Bizi kimse bulamaz.
Geceleri bile, böyle çukurlarda yatıyoruz."
Bu konuşma, bayramın üçüncü günü 9 Nisan'da yapıldı.
Telefondaki ses Yüksek Mühendis Yalçın Daşik'e aitti.
Eşi Hatice Daşik'e cep telefonuyla sesleniyordu.
Bundan 3 ay önce Salim Türkmen ve Burhan Çakmak ile birlikte Çeçenistan'ın başkenti Grosni'ye bir inşaat bağlantısı yapmak için gitmişlerdi.
3 işadamı, Karbulak kasabasından Nalçık Havaalanı'na geçerken, önleri üçü askeri üniformalı beş silahlı adam tarafından kesilmişti.
Kaçırılmışlardı.
Haydutlar, 10 milyon dolar fidye istiyorlardı.
Olayı önce Kanal D haberlerinden öğrendim. Dehşet içinde kalarak araştırdım.
Bu 3 kişinin böyle yüklü bir parayı çıkartmaları mümkün değildi.
Kendilerini kaçıranlara "bizim bu parayı bulmamız mümkün değil. Öldürün" cevabını veriyorlar.
Ancak...
Haydutlar, vazgeçmiyorlar.
Hergün biri diz üstü çökertiliyor.
Şakağına tabanca namlusu dayanıyordu.
1 saat...
Bazen 2 saat böyle kalıyorlardı.
Her an tetiğin çekileceği ve ölümün geleceği gibi dehşet verici bir beklenti...
Sonradan haydutların "10 milyon doları bulması için" serbest bıraktıkları Salim Türkmen, "o vaziyette beklerken, ölüm korkusuyla azımız kupkuru oluyordu. Bir dirhem tükürüğün kıymetini o zaman anladık" diyor.
Salim Türkmen serbest bırakılıyor...
Ona şöyle söyleniyor:
"Git, Türkiye'de bu parayı bul, gel. Yoksa, arkadaşlarını öldüreceğiz."
Salim Türkmen, Türkiye'ye dönüyor.
Evini ve otomobilini satarak bulabildiği para, sadece 150 bin dolar...
Bir de Rusça tercüman tutuyor.
Haydutlar telefon edecekler... Onların dilinden konuşması için bu tercüman, 24 saat, hep burada hazır.
Zaten...
Böyle anlaşmışlar.
Sonunda, beklenen telefon geliyor.
Tabii...
Tercümanın söylediği 150 bin doları kesinlikle kabul etmiyorlar.
Bunun üzerine, kaçırılanların eşleri ve Salim Türkmen, Ankara'ya gidiyorlar.
Cumhurbaşkanlığı'na başvuruyorlar.
Bir dilekçe Cumhurbaşkanlığı Hukuk Danışmanlığı'na...
Bir dilekçe de Cumhurbaşkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Bölümü'ne.
10 gün sonra dilekçeye bir cevap geliyor:
"Konunuz, ilgili devlet birimlerine iletilmiştir.
Gereken ilgi gösterilmektedir."
Sanki...
Tapu Müdürlüğü'nde haksızlıkla karşı karşıya kalmış bir vatandaşa verilen yanıt...
Aradan bir süre daha geçiyor.
Dışişleri Bakanlığı'ndan "Çeçen Hükümeti'nin konuyla ilgilendiğine dair bilgi edinildiğini" belirten bir faks geliyor.
İşte...
Devletin ilgisi!
Bir ABD vatandaşı genç kız, diskotekte, Libya teröristlerinin patlattıkları bombayla öldü diye, ABD, Libya önlerine donanma göndermişti.
Duyarlı silahlarla Kaddafi'nin sarayını vurmuştu.
Kaddafi'nin oğlu ölmüştü.
Fransa, İngiltere, Almanya... Hiçbir uygar devlet, vatandaşlarının böylesine işkence altında bırakılmasına seyirci kalamaz.
Elbette...
"Çeçenistan vurulmalı" demiyoruz.
Ama...
Devlet, onları kurtarmak için birşeyler yapmalı.
Örtülü ödenek, yoksa sadece başbakanların keyfi için mi var?
10 milyon doları, Türkiye bulur...
Haydutlara teslim etmek üzere anlaşır.
Hiç değilse, o randevu sırasında haydutlar yakalanır.
Acaba...
Bugünkü devletluların oğulları, kardeşleri, yeğenleri, kayınbiraderleri, kocaları 3 aydır haydutların elinde rehin olsalardı...
Her gün, her gece yer değiştirerek, mağaralarda, ağaç kovuklarında, yıkıntılarda, mezar çukurlarında sürünselerdi...
Her gün şakaklarına dayalı tabanca ile bir dirhem tükürüğün lezzetini arar hale gelselerdi...
Mezar çukurlarından ailelerini arayıp "şu anda şakağıma tabanca namlusu dayalı olarak konuşuyorum. Her an öldürülebiliriz" deselerdi...
Bu soğukluk, bu duyarsızlık gene gösterilir miydi?
İki kağıt parçasına sıkışmış üç satır yazıyla, üç ailenin yürekleri dağlanır mıydı?
Bunları lütfen vicdanlarında sorgulasınlar.
Hiç birşey yapamasalar, kallavi işadamlarının davetlerinden 15'er dakika ayırıp, gözleri yollarda, kulakları telefonda bekleyen bu rehin eşlerini ziyaret edebilseler.
"Haliniz nedir?" diye sorsalar.
Dehşetle öğreniyorum ki...
Bundan önce de Haluk Kutlu diye bir başka işadamı kaçırılmış, 8 ay Çeçen haydutlarının elinde rehin kalmış.
Şimdilerde, Pakistan'dan o yörelere gitmiş bir başka Türk işadamı da kaçırılmış bulunmakta.
Batı'da olsa, kamuoyu öyle bir baskı kurardı ki, yöneticiler uyku uyuyamazlardı.
Türkiye'de kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Yazık.



Yazara E-Posta: G.Civaoglu@milliyet.com.tr