Pazar Kahvesi California şarapları hâlâ -benim de damağıma göre- Bordo çizgisine gelemedi ama Nureyev'in o konuşmayı yaptığı yıllara göre artık çok yakın.Gerçek şarap tutkunları hâlâ Bordo'dan başka şarap içmezler.Ne var ki, sadece California da değil, Yeni Zelanda, Güney Afrika, Avustralya, Şili, Arjantin'de de mazlum ülkelerin başkaldırısı var.Gerçekten "iyi" denebilecek şarap yapıyorlar."Fiyat/kalite" oranı da makul.Eksikleri, yeterince tanınmamak.Haftanın ortalarında "City's" in tam karşısındaki TUUS 'da, Şili'nin Concha Y Toro şaraplarının dünya tanıtımında Türkiye ayağı için bir yemek vardı.Dünya etkinlikleri adına Belçikalı şef Ruth van Waerebeek ve ekibi güzel bir mönü hazırlamışlar.Romantik Latin müziği ve dansları eşliğinde keyifli bir "tadım" gecesiydi.Her tabak için uyumlu bir şarap sunuluyordu.Benim yıllardır tercihlerim arasında olan "şeytanın şatosu" diye tercüme edilebilecek şarabın özel seçilmiş şişelerinden biri de açılmıştı. Ehhh... "Cennet meleklerinin şatosu" adı verilemezdi ya şaraba... Gelelim yandaki satırların günümüzdeki anlam ve önemine... Nureyev soğuk savaş yıllarında Sovyetler Birliği'nden batıya kaçmış, çok çok çok iyi bir baletti.Paris Opera ve Balesi'nin Genel Müdürlüğü'nü ona vermişlerdi.Hem dans ediyor hem de Paris Opera ve Balesi'ne ivme kazandırıyordu.St. Petersburg Sanat Akademisi'nden mezundu.Ona, "Kremlin'in kızıl çarları nasıl Çarlık dönemi Rusya'sının başkenti St. Petersburg'u hâlâ bale sanatının Vatikan'ı gibi bırakıyor?" diye sormuştum.Cevabı; "Bırakmadılar tabii Moskova'da dans akademisi kurdular. Çok da iyi dansçılar yetiştiren bir akademi oldu o ama hiçbir zaman St. Petersburg çizgisine ulaşamadı" oldu.Ardından baleyle şarap paralelini kurdu.Ve şöyle bir metafor yaptı:"Nasıl ki, California şarapları çok iyi ama hâlâ Bordo (Bordeaux) çizgisine ulaşamadı...Moskova'nın dansçıları da St. Petersburg dansçılarını yakalayamadı." Sonra uzun uzun "Amerikalı şarap üreticilerinin Bordo iklimine en uygun yöreyi üzüm bağları için seçtiklerini, Bordo'dan üzüm kütüklerini getirdiklerini, Bordolu önologlar getirdiğini, hatta Bordo'nun fıçılarını getirterek şaraplarını onların içinde yıllandırdıklarını" anlattı. Ve gene aynı noktaya geldi: "California'da iyi şarap üretiliyor ama hâlâ Bordo şarapları çizgisinde değil.Moskova'nın dansçıları da St. Petersburg'u yakalayamadı." Balenin VATİKAN'ı ve ŞARAP 14 Şubat Sevgililer Günü bağlamında Serdar ve Bengü konuğumdu.Öylesine güzel bir program oldu ki, kesmeye, kırpmaya kıyamadık. İkiye böldük.İşte o günden izlenimler...Elbette 14 Şubat'ta eksen "aşk" tı.Serdar ile Bengü'nün düet yaptıkları "Korkma Kalbim" geride kalan yazın en fazla dinlenen şarkıları arasındaydı.Ya "Unut Beni?" O da güzel şarkı. Aralarında paralel var."Korkma Kalbim" diye seslenirken ya da iç sesinle konuşurken "Haydi cesaret... Korkma âşık ol" mesajı da var... Tam tersine "Korkma kalbim yalnız da ayaklarının üzerinde durabilirsin" mesajı da..."Unut Beni" diye seslenirken, gerçekten "unutulmak istemek" durumları çok azdır.Buna karşılık "Unut Beni" diye seslenmede genellikle "sakın unutma" mesajının yüklü olduğu söylenebilir.Bengü bu görüşte... "İroni vardır bu söylemde" diyor.Serdar ise daha net. "Uzatmamak gerek, bir sonuca gitmiyorsa tadı kaçmadan açıkça söyleyip noktayı koymak en doğrusu" diyor. UNUT BENİ 'İRONİ' Mİ? öyle "uzatmam, bitiririm, noktayı koyarım" gibi söylemler, "buğulu cama parmakla yazılmış" sanılmasın.Serdar'da çok az sanatçıda görülebilecek bir disiplin ve nezaket saptadım. Çekimin yapıldığı mekâna geldiği andan itibaren her söylemi, her adımı fonksiyoneldi. Mantık ürünüydü. Hiç zaman yitirmedi.Önce program süresini, sonra bunun kaç dakikasının sohbet, kaç dakikasının şarkılara ayrıldığını sordu. Şarkı sayısını saptadıktan sonra "2 şarkıyı ben söylerim, 2 şarkıyı Bengü... İki şarkıyı da düet yaparız" dedi.Bengü'yle aralarında şarkıların bir listesini ve sıralamasını yaptılar. Ardından Serdar bana "böyle bir planlamanın bana uygun olup olmadığını, eğer istersem değişiklik yapabileceğini" söyledi.Akış için anlaşmamız birkaç dakikada tamamlandı. Her şey netleşmişti.Hiçbir şey tesadüfe bırakılmadı. Rekor kısa sürede yerlerimizi almış, "kamera" diyebilmiştik.Böylesine bir disiplin, partneriyle adalete dayalı ilişki dikkatimi çekti. Sonuç: Serdar'la çalışmak güzel. Artı, Serdar'da gözü olan hanımlara bir uyarı: " Bitiriyorum" demişse o iş bitmiş demektir. Serdar disiplini acebook'ta birileri benim adım ve benim fotoğrafımla bir "köşe" açmışlar.İnternet dilinde buna "profil" de diyorlar.Orada gördüklerinizden gerçekten beni yansıtan tek şey fotoğrafım. Gerisi tümüyle yalan. Kısacası bana aitmiş gibi görünen o profil "çakma". "Görüştükleri" diye bir dizi isim ve fotoğraf koymuşlar.Hande Ataizi ve Cansu Dere dışında hiçbiriyle iki kelime etmişliğim yok.Hande Ataizi ile aynı spor salonuna gideriz. Arada laflarız.Cansu Dere ise, Şeffaf Oda'da konuğum olmuştu. O keyifli sohbetin sonrasında onu bir daha görmedim.Sadece benim değil başkalarının da derdi bu Facebook "çakmaları". gunericivaoglu@milliyet.com.tr FACEBOOK'TAKİ 'ÇAKMA'