AB acaba Türkiye’ye "ölümü" gösterip "sıtmaya" razı olmak stratejisini mi uyguluyor? Yani Kopenhag’dan Schröder ve Chirac’ın konuşmalarında yer alan "Mart 2004’te değerlendirme yapmak ve Temmuz 2005’te üyelik görüşmelerine başlamaktan daha iyi ve geri çekilmiş bir takvim mi çıkacak? "İyimser" sayılabilecek görüş budur.
Ancak...
Böyle bir "geri çekilmiş takvimi" şimdiden cepte sanmak yanlıştır. İki tarafın da birbirinin ellerini iyi okuyan briç oyuncuları gibi ustalıkla oynayacakları kartlar var.
Briç satranç değildir. Karşılıklı partönerlerle oynanır.
Partönerlerle uyum esastır.
Partönerlere bakalım...
"Türkiye ile üyelik görüşmelerine başlaması için tarih verilmesine karşı" dört ülke var. Avusturya, Finlandiya, Hollanda ve son günlerde negatife geçen İsveç.
Bunların karşısında ise, partöner olarak Fransa ve özellikle Almanya...
Buna karşılık "üyelik için Kopenhag’da görüşme tarihi verilmesini isteyen" ülkeler şunlar: İngiltere, İrlanda, İspanya, Portekiz, İtalya, Belçika, Lüksemburg, Yunanistan.
Bunlar briç masasında Türkiye’nin partönerleri.
Danimarka ise, dönem başkanı olarak alınacak karara uymak eğiliminde...
Dengeler şöyle: Türkiye’nin rakipleri sayılabilecek partönerler arasında tam uyum yok.
Dördü "hiç tarih verilmesin derken" Fransa ve Almanya "koşullu bir tarih için tarih" kartını oynadı.
Eğer sayılar dikkate alınırsa... "Hiç tarih verilmesini istemeyenler" 4.
Öte yandan Türkiye’ye tarih verilmesinden yana olanlara gelince onların bir ortak paydası var.
"Hemen önümüzdeki 12 Aralık Kopenhag zirvesinde tarih verilsin ve bu tarih AB’nin 10 yeni ülkeyle genişleyeceği Mayıs 2004’ten önce olsun diyen 8’lerle "şartlı - tarih için tarihi Temmuz 2005 olarak öngören" 2 + 1’in toplamı ise 11.
Üstelik İngiltere, Fransa ve Almanya takvim için farklı görüşte olsalar bile, tarih vermek ortak paydasında buluşuyorlar.
Yani... Hem sayısal çoğunluk, hem bilek gücü Türkiye’ye tarih verilmesinden yana.
Ama... Ada yani İngiltere, Kara Avrupası’na yani Fransa ve Almanya’ya karşı... Sadece Türkiye konusunda değil, ortaklık sorunları, Avrupa Konvansiyonu ve Avrupa güvenliği (Avrupa ordusu) konularında son zirvede "ada" ve "kara" çarpıştı.
Ada görüşlerinde ısrarlı olunca, kara da "tarımda imtiyazlı yardım paylarınızı gözden geçirmek zorunda kalacağız" gözdağını verdi.
3 Aralık’ta yapılacak zirve bu nedenle gerçekleşmedi.
12 Aralık Kopenhag zirvesinin paketinde bu da var. İç politikada tarım kesiminin oyları nedeniyle İngiltere, aba altından gösterilen sopa yüzünden Türkiye için ısrarlı olmayıp, diğer sorunlarında ödünler almayı ve tarım fonlarını sürdürmeyi yeğleyebilir. Türkiye, briç masasında bileği güçlü lider konumundaki partörnerini yitirmiş olur.
Dengeler değişebilir.
Bastırmalıyız.
Fransızların gözlemiyle Chirac ezeli rakibi Valery Gıscard d’Estaıng’le kan kan dansı yapıyor. Dansın koreografisi bacakların, havaya tekme atar gibi müzikle ahenkli olarak hareketlenmesi ve sonra dönüp poponun gösterilmesidir.
AB Konvansiyonu Başkanı d’Estaıng, "Müslüman Türkiye, hiçbir zaman AB üyesi olamaz ve olmayacaktır" demişti.
Chirac, Schröder’le kol kola girip güya Türkiye’nin üyelik görüşmelerini 2005’e ertelemiş gibi bir ayak hareketi görüntüsü vererek iç politikadaki muhafazakarların gönlünü aldıktan sonra, gene Schröder’le birlikte, "Görüşmeler 2005’te başlayacak olsa bile Türkiye AB’ye tam üye olacaktır" cevabını da vermiş. Kısacası kan kan dansının sonundaki gibi dönüp d’ Estaıng poposunu göstermiştir.
Türkiye Meclis’iyle, hükümetiyle Kıbrıs sorununda akılcılığıyla, dinanizmiyle, lobisiyle, en kritik, en çetin son yedi güne gidiyor.
Mayıs 2004’te AB yeni 10 üyeyle genişlemeden görüşmeler başlamalıdır.