LAZER gibi keskin zekâ ışıkları olan bir dostun söylemi şöyle:
“Dikkat et... Teşvikiye, Bebek, Etiler camilerinden hiç şehit er cenazesi kalkmaz.”
Doğru...
O semtlerin de gençleri var. Askerlik yaparlar ama şehit erlerin cenaze namazları ya İstanbul’un yoksul varoşlarında ya da Anadolu camilerinde kılınır.
Benim derdim Teşvikiye, Bebek, Etiler’le değil. Sadece bunlardan değil, hiçbirinden artık şehit cenazeleri kalkmasın.
Dostum, devam etti:
“Ama kanın durması için girişimlere en çok, böyle camilerinde şehit cenaze namazları kılınmayan seçkin semtlerde karşı tavır var. Ve her ne bedelle olursa olsun hemen çözüm isteyenler de onların arasında... Evlat acısı çekmeyenler daha kolay konuşuyorlar.”
Bu da doğru.
Evlat acısı çekenlerAMA ... Bir başka gerçek daha var.
Ya büyük kentlerin yoksul varoşlarında, Anadolu’da, Trakya’da otobüs terminallerinden şenliklerle askere gönderilen ve sonra çam tabutlarla geri gelenler?
O fidan gibi gençlerin ana, baba, kardeşleri, eşleri, sevgilileri de “tavır” koymuyorlar mı?
40 bin şehidin acılı aileleri, gazete sayfalarında, TV ekranlarında kendilerine yer bulamasalar da ağırlıkları büyüktür.
Abdullah Öcalan’ın yakalandığı ve Türkiye’ye getirildiği süreçte Başbakan olan Bülent Ecevit’in DSP’sinin izleyen seçimlerde en yüksek oyu alması göstergedir.
Abdullah Öcalan’ın çizdiği yol haritasıyla İmralı’dan özel savunma gücüne kadar uzanan anayasa değişiklikleri ve yeniden yapılanma önerileri, yaraların kabuklarını kanırta kanırta kanatıyor.
Hiçbir iktidar, hiçbir çözüm planı bu insanlarımızı kazanmadan uygulama şansına sahip olamaz.
Onların elleri değil, yürekleri taşın altındadır.
Ve dağdakiler...OTOGARLARDAN şenliklerle uğurlanmış ve dağlarda görev yapan delikanlıların da aileleri var.
Onların da yürekleri ağızlarında...
Her an kapının çalacağı ve bir subayın gelerek oğulları için “şehitlik mertebesi” haberi verebileceği korkusuyla yaşıyorlar.
Bir kurşun, bir mayın, bir bomba, bir roket, aslan gibi oğulu koparıp alır bu yaşamdan... O aileler elbette isterler ki bir çözüm bulunsun, kan dursun, evlatlarını dönüşte kucaklasınlar.
Ne var ki, onlar da ancak ayakları yere basan, herkesi kucaklayan bir plan oluşmadıkça çözümün yakınlaşmadan sadece patinaj yapacağının bilincindedirler.
Dağda PKK’lılar da var.
Onların aileleri de sancılı.
Operasyonlarda evlatlarını yitirebilecekleri gerçeğini biliyorlar.
Onların da çoğunluğu kanın durmasını ister elbette.
...........................
Böyle daha bir dizi kesit sıralanabilir.
Siyasi partiler, TSK profesyonelleri, polis, sivil toplum örgütleri... Bunların hepsinin üzerinde bütünleşeceği bir plan oluşturmak ve uygulamak çok zor. Ancak...
“İmkânsız” değil.
Çünkü... “Zamanın ruhu” ve onun oluşturduğu “mainstream (ana akım)” kanın durmasını gerektiriyor.
Kolektif akıl “kan durmalı” başlığını atmakta.
Altını sağduyuyla dolduracağız.
3G İLE FLÖRT HARİKA
VODAFONE‘un “3G” uygulaması için düzenlediği gece gerçekten keyifliydi.
Sahnedeki dans gösterisi ve dijital efekt bir Broadway ya da Londra müzikali tadındaydı.
Meltem Cumbul-Cem Davran ikilisinin sundukları gecede birbirleriyle telefonda 3G teknolojisiyle görüntülü konuşmaları dev ekrana yansıtıldı.
Orta yaş kuşağı “Bu 3G çok can yakar” diye yorumladı. Malum... İhanet yok, yakalanma var.
3G cebinizdeyse yalan söylemek mümkün değil.
Gençler ise başka bakıyorlar.
“Harika flört edilir” görüşünde birleşiyorlar.
Elbette sorun, sadece yakalanmak ve güzellik de, sadece flört değil...
Evdeki çocuğunuzun ne yaptığını görebilmek gibi yararları da var.
Ajda sahnede gene efsaneydi.
Bir de ince ayarlı nükte yaptı ki enfes.
Onu da magazine bırakıyorum.