Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

DUYARLI bir soru: “PKK, Güneydoğu’da yol yapan müteahhitlerin 10 iş makinesini ateşe veriyor.
Yöredeki Kürt kökenli yurttaşların kullanacağı bu yolu engellemekle PKK çelişkiye düşmüş olmuyor mu?”
Bu soruyu Başbakan Erdoğan partisinin il başkanlarıyla yapılan toplantıda yöneltti.
Gerçekten...
“Hem bölgenin ve insanlarının ihmal edilerek geri bırakıldıkları iddiasını örgütün varoluş nedeni olarak açıklayacaksın, hem de bölgeye ve bölge insanlarına götürülen hizmetleri sabote edeceksin... Bu bir çelişki değil de nedir?”
Devlet gelenekleri ve hukuk kuralları ötesinde bu örnek bile “açılım”da DTP’nin “PKK’yı yok sayamazsınız. Taraflardan biridir” söyleminin hiç de gerçekçi olmadığını ortaya koyuyor.
Kürt kökenlilerin yaşadığı köyleri, mezraları bas, evlere gir; “Biz çamurlu su içerken, siz buzdolabından su içeceksiniz öyle mi!” diye kalaşnikoflarla buzdolaplarını tara.
Kürt köylerindeki okullarda ders veren öğretmenleri öldür. Sonra cahil bırakıldıklarını iddia et.
Var olan hastanelerdeki doktorları tehdit et. Kaçmaya zorla. Estirdiği terör ve güvensizlik rüzgârı sonucu bölgeye sermaye girmesini, yatırım yapılmasını önle. İşsiz gençlik sloganını kullan.
Ve bir dizi çelişki daha...
Bütün bunlar yöredeki Kürt yurttaşlar tarafından hiç görülmüyor sanılmasın.
Başbakan Erdoğan, kamuoyu araştırma şirketlerine yaptırdıkları araştırmalara göre, “DTP’ye bile verilen oyların yarısından fazlasının zorlama sonucu olduğunu” söyledi.
Özellikle kırsalda PKK’nın tehdidi daha etkili oluyor.
“Bu köyden başka bir partiye tek oy çıkmayacak, yoksa yakarız” zorbalığı bilinmeyen şey değil.
Yüzde 6 oyun yarısından hayli fazlası için bu bulgular bir kenara not edilmeli.
Başlığı “Ben ne söylirem, sazım ne çalar...”

Haberin Devamı

UMUT DÜZLÜĞÜ
BAŞBAKAN Erdoğan’ın “açılım” için konuşmalarında yaptığı siyaset mantığı “zamanın ruhuyla” uyumludur. 30 yılı aşkın süredir akan kan, 30 bin canın yitirilmesi, bu topraklarda yaşayanları “yetti artık” noktasına getirmiştir.
Toplumun ortak aklı “namlu ipoteğine” karşı...
21. yüzyılda hâlâ şiddeti savunmak mümkün olamaz.
“Zamanın ruhu” da zaten budur. Bu “mainstream (ana akım)” karşısında kimse ve hiçbir örgüt uzun süre direnemez.
“Açılım” dosyasının “kısa, orta, uzun” vadeli 3 aşaması olduğunu öğrenmenin ötesinde henüz içerik hakkında bilgi yok ama “Böyle gelmiş, böyle gider” yolu ile “Bu böyle gitmez, yeni bir yol açmalıyız” levhası dikilmiş “umut düzlüğü” arasında bir tercih zorunluluğu var.
Tercihim ikincisidir.
Öte yandan...
Kendi gerçeğimi böylece vurguladıktan sonra, Başbakan Erdoğan’ın bir söylemi için endişemi de yansıtmalıyım...

PKK dayatması değil
BAŞBAKAN Erdoğan: “30 senedir silahla PKK’yı bitirebildik mi?
Hayır.
Bunu Silahlı Kuvvetler de kabul ediyor.
O halde başka şeyler yapmak lazım” diyor.
Böyle bir söylem, “Güvenlik güçleriyle sonuç alamadık, o yüzden bu açılımı yapıyoruz” gibi algılanmaya açıktır.
PKK tarafından “Biz dayattığımız için açılım yapmak zorunda kaldılar” diye servis edilebilir.
Oysa doğrusu şudur:
“PKK, silahla dayatarak hedefine ulaşamamıştır. Lideri Öcalan hapistedir.
Dünyanın hiçbir ülkesinde sokaktaki adi suçlar, cinayetler, vurgunlar kolluk güçleri tarafından kökünden yok edilemediği gibi, şiddet kullanan siyasi örgütlerin de asker ve polis tarafından tümüyle sıfırlanması mümkün değildir.
Önemli olan, o silahlı siyasi örgütlerin hedeflerine varmalarını önleyebilmektir.
Ve...
Gene önemli olan, ekonomik, sosyal, kültürel boyutlarda demokratik açılımları hayata geçirerek, silahlı siyasi örgütleri dayandıkları tabandan koparmak ve boşlukta bırakmaktır. Örgüte yeni katılımların önlenmesidir.
Süreç içinde örgütü seyrelterek marjinalleştirmektir.”
Türkiye’nin açılımı işte bu “iki önemli olanın” raylarında ilerleyecektir.
PKK, o raylardan birincisini 30 yıldır tüm kanlı saldırılara karşı hizmet dışı bırakmak hedefine ulaşamamıştır.
O halde bu “açılım”, PKK dayattığı için değil, “zamanın ruhunun” dayatması nedeniyle yapılıyor.