Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

2 kitap okumaktayım.MilliyetMehmet Yılmaz’ın “Aşktan Sonra Hayat Var mı...”

Azra Kohen’in üçlemesinin daha şimdiden 150 bin satışı yakalayan son kitabı “Pİ...”

Kitap tercihlerimde bir önemli unsur da “yeni şeyler” öğrenebilmektir.

Yılmaz’ın da, Kohen’in de kitaplarında bu özelliği sık sık buldum.

Mehmet “aşk yazılarını” toplamış.

Bilimsel araştırmalarla yakınlaşmalarımıza yön veren bilinmezleri anlatıyor.

Örneğin...

Yakın arkadaşların genleri incelenmiş.

Genler 4. derece kuzenleri kadar aynıymış.

Yani...

Arkadaş seçerken beynimizin ötesinde genlerimiz de bizi yönlendiriyor.

Haberin Devamı

Daha ilk tanışmada hissedilen “itme” ya da tam tersi “yakınlık” hisleri daha doğuştan sahip olduğumuz genlerin üretimi.

KADIN-ERKEK ÇEKİMİ

MEHMET Yılmaz estetik

ölçütlerimizin, beyin ürünü değerlendirmelerin yanı

sıra vücudumuzda ve özellikle

derimizde çok sayıda “reseptörün” olduğunu yazmış.

Bu reseptörler burnumuzun aldığı

“bilinen kokuların” ötesinde vücudumuzdaki ve onu kaplayan derideki reseptörlerin karşımızdaki cinsin kokularını algıladığını ve

bu algılarla karşı cinsten o kişiye ilgi duyduğumuzu ya da o bilinç dışı kokularla

“Hiç işim olmaz” dediğimizi araştırmaları referans göstererek ortaya koyuyor.

.........................

Konuyu Azra Kohen ise birkaç katman

derinleşerek anlatıyor.

Vücudumuzdaki ve derimizdeki reseptörler karşı cinsin yaydığı kokular, eğer bizde eksik olan hormon ve enzimleri tamamlayacak kadar fazlaysa, bilincimize “yaklaş” diyor.

Tabii karşı cins de kendi reseptörleriyle eksik hormonlarını bizde tamamlayacağını algılamış olmalı. Bu “birbiri için yaratılmış olmak” hali şans işi.

Reseptörlerin algıladığı kokularla aradığını bulamama hali için yazmama gerek yok. Zaten çekim oluşmuyor.

.........................

Mehmet Yılmaz’dan anatomik aşk tanımları da var. Örneğin...

Karşı tarafı estetik olarak en fazla çeken kas grubu “orbicularis oris” diye adlandırılan dudak ve çevresi kasları.

Mehmet Yılmaz’ın

kitabını keyifle okudum. Sonlarındayım.

“Pİ” ise üçlemenin ilk ikisini okuduğum iki kitabın sonuncusu.

Tadını çıkara çıkara ilerliyorum.

Haberin Devamı

“Pİ” bir roman.

Üslubu, gerilim dokusu, matematiği sayfayı çevirmeye mahkum eden çekiciliği çok yönlü matematiğiyle bir yapıt.

Bu kitapların arkasında olan içeriden ve yurtdışından film yapımcılarının olduğunu...

Büyük bir küresel yayınevinin de yabancı dillerde basımını yapmak istediğini belirteyim.

Milliyet

NÂZIM’DAN MODA ESİNTİSİ

MODA tasarımcısı Aslı Filinta Türkiye’nin yetiştirdiği önemli isimlerden biri.
Avrupa’dan Arabistan’a, Çin’e kadar koleksiyonlarını ihraç ediyor.
Son koleksiyonunu Nâzım Hikmet’in mısralarından esinlenerek hazırlamış. Mısralarında geçen zeytin dalı, kadife ve onun hapishane yıllarını yansıtan “mazgal” unsurları tasarımlarında yeniden hayat bulmuş.
Bu koleksiyonunu SOHO Hotel terasında sergiledi.
Başarılı bir çalışma.
Sarayburnu ve Haliç manzarasıyla teras buluşması keyifliydi.
Gece bu koleksiyon iki dakikalık reklam filmi gösterimi ve Aslı Filinta’nın koleksiyon üzerine söyleşisiyle sürdü. (Aslı’nın Carla Bruni ile benzeştiğini de not edeyim.)
Sonrasında göz zevki SOHO House’un altındaki İtalyan restoranında lezzet keyfiyle noktalandı.
Milliyet
Film gösterisi sonrasında söyleşi...
Aslı Filinta Nâzım’dan esinlenerek kullandığı kadife, zeytin dalı ve demir parmaklık unsurlarının koleksiyonuna yansıttığını anlattı.
Milliyet
Emirle sanat olmaz... Birbirinin eşi gibi görünen bu figürlerde çok ince farkları fark edin.
TAŞI, TOPRAĞI, SUYU “SANAT...”
İKSV (İstanbul Kültür Sanat Vakfı) tarafından KOÇ Holding sponsorluğunda düzenlenen 14. İstanbul Bienali kenti bir hayat ağacının dalları, yaprakları, çiçekleriyle kucaklıyor.
Rumelifeneri’nden Büyükada’ya uzanan 36 mekânı sarıyor.
Milliyet.........................
Serginin başlığı “TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine bir teori...”
Neden “tuzlu su?”
İstanbul denizlerle çevrili bir mega kent. Denizin tuzlu suyuna göndermeler var.
Örneğin...
Farklı dalgaları, akıntıları farklı akıntıların karşılaştığında oluşan ve “girdap” denilen düğümler hayat ve sanatla benzeşiyor, hatta örtüşüyor.
“Savaşlar, etnik kırımlar/kıyımlar” düğümlerdir.
Ayaklanmalar, sanat yükselişleri de dalgalar ve akıntılardır.
Tuzlu su sinir sitemini okşayan, gerilimleri yatıştıran bir özelliğe de sahip.
Uzatmayayım...
.........................
TUZLU SU müzelerin yanı sıra tekneler, vapurlar, oteller, eski bankalar, otoparklar, bahçeler, okullar, dükkânlar hatta özel konutlara kadar yayılıyor.
Burada bienalin İstanbul Modern’de sergilenen yapıtlardan ikisinin fotoğrafını sunuyorum.
Birincisi, Avustralya yerlisi Aborijinlerin haklarının tanınmasına ve bütün Avustralya’da yasaların değiştirilmesine önayak olmuş mücadele belgelerinden bir seçme.
“Dudakları dikilmiş ve hak arayan sesi susturulmuş bir Aborijin...”
Diğeri ise otoriter Çin yönetiminde emirle sanatı gösteren “birbirinin eşi insan figürleri...”
Fakat...
Sanatın başkaldırısı olarak sanatçı her bir figürde çok dikkatli incelemedikçe, bulmaca çözer gibi bakılmadıkça bulunamayacak “ince ayarlı farklılıklar” yapmış.
“Parmak izleri bile farklı olan 8 milyar dünya insanında torna tezgâhından çıkmış gibi birbirinin aynı insanları yaratamazsınız” isyanının sessiz çığlığı bu yapıt.