Devrik İran Şahı Pehlevi de tıpkı ABD Başkanı Bush gibi "Allah’ın kendisini ülkesini yönetmek görevini vermek için dünyaya gönderdiğine" inanırdı.
İtalyan gazeteci Oriana Fallaci, "Tarihle Söyleşi" adlı kitabında Pehlevi’nin bu inancını yansıtan söylemlerini yayımlamıştır.
Ne ilginçtir ki... Sadece birkaç yıl sonra...
Dini lider Humeyni, ardına topladığı kalabalıkla, Şah’ı Allah ve İslam adına tahttan indirdi. Allah ve İslam adına İran’ı yönetmeye başladı.
İtibarlı News Week’in son sayısı Bush’un "taassuba varan Hıristiyanlık inançlarını ve yaşamını" anlatıyor.
Bazı satırları medyamıza yansıyan "New born Christian" Bush’u anlatalım.
New born Christian "gördüğü bir rüya, geçirdiği bir kaza ya da alkol veya uyuşturucu bırakmak gibi bir nedenle, ansızın kökten Hıristiyanlığı seçenler" anlamına geliyor. Eski Başkan Carter da onlardan biriydi ama saldırganlığa değil, barışın derin gücüne inanmıştı.
Bush, alkolü bırakırken dine sığınmış. 17 yıl önce 40 yaşına bastığı gün, "elveda Jack Daniels (ABD’de üretilen bir Whısky), selam İsa" diyerek içkiyi bırakmış. Alkolik olduğu için sallanan evliliğini kurtarmış, güneyin muhafazakar güçleriyle ilişkiler kurarak, onların desteğinde, ABD başkanlığı için uzun yürüyüşe koyulmuş.
Bush, güneş doğmadan kalkıyor, Beyaz Saray’ın kuytu bir köşesinde, Protestan din adamlarının vaazlarını okuyormuş. Son zamanlarda, Türklere karşı savaşan ANZAC’lara moral veren İskoç rahip Oswald Chambers’in vaazlarına odaklanmış.
"Tanrı hayat ve tarihin mimarıdır" başlıklı vaazı her gün birkaç kez okuyormuş.
Newsweek’e göre ruhsal durumu, Bush’un politik görüşlerini de etkilemekte.
Örneğin... Bush, Saddam’ı kötülüklerin ve şeytanın simgesi olarak görmekte. "Hayatın ve tarihin mimarı Tanrı tarafından kendisine onu yok etme görevinin verildiğini" söylemekte.
Saddam’ın savunulur tarafı yok. Şeytanın simgesi olup olmadığı bilinmez ama hücrelerinin kötülüklerle yoğrulduğu kesin... Fakat, yerkürede, her "yeni Hıristiyan doğan" Allah’ın kendisine bir ülkeyle savaşmak görevini verdiği iddiasıyla ortaya çıksa, bunun sonu kıyamet... O zaman, gene İslam ve Allah adına hareket ettiğini iddia eden, 11 Eylül’de İkiz Kuleler’i vurarak 3 bin masumun kanına giren Usame bin Ladin de o kategoride olmaz mı?
Dahası - sanki şeytanlar boy sırasına girmiş gibi - İran’a, Irak ve Filistin’e göre "en büyük şeytan ABD..."
Teknoloji ve bilgi çağı için bu ortaçağ söylemleri hazindir.
Yazının başına dönelim... Allah’ın kendine görev verdiği iddiası Şah’ın sonu olmuştu. Bush’unkini göreceğiz. Ancak böyle saplantıların sonu hayırlı gelmez.
Öte yandan... Tanrı değil ama ABD’nin petrol baronlarının, Bush’a rota çizdiği neredeyse kesin.
Dünya petrol rezervlerine egemen olmaya oynuyor.
İkiz Kuleler’i vuran 15 teröristten 11’inin Suudi olması ABD’deki Vahabi Suudilere karşı zaten var olan kuşkuları taşınamayacak ölçüte vardırdı. Güveni neredeyse sıfırlandı. O nedenlerle Irak, çok yönlü bir üs olarak görülüyor.
1- Yedek petrol deposu.
2- Suudi’nin tepesinden bu ülkedeki Vahabileri ve petrol kuyularını denetleme üssü.
3- Irak’ta, bölge coğrafyası için düşünülen ılımlı İslami demokrasi modelinin ilk uygulaması. Sonra sırada Suriye var.
4- İran’ın kontrolü.
a) Basra Körfezi’nde İran’ın ağırlık kazanma olasılığını önlemek.
b) Nükleer silaha çok yaklaşan İran’ı kuşatmak bağlamında Kırgızistan ve Özbekistan’daki üslerden sonra Türkiye ve Irak’la çemberi sürdürmek.
c) İran petrolleri...
.....
Allah’ın değil, ABD’li petrol lordlarının verdiği bir misyon.
O harita gerçekleşirse Türkiye, ABD için seçeneklerinde "ikincil" konuma gerileyecek. Hiç değilse stratejik öncelikle "küresel birincil" kalmayı sürdürmeli.