Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Televizyondaki bir konuşmam sonrası henüz yeni yüksek mühendis diplomasını almış bir hanım telefonla aradı.
"Başında türban olduğunu, bunun için zorunlu olarak başını açacağını" söyledi ve şöyle ilginç bir öneride bulundu:
"TV'de Fransa'daki başörtüsü yasası için anlattıklarınızı düşündüm. Sadece başörtüsünün değil, dini simge olarak görüldüğü için Musevi takkesi (kipa), 6 köşeli Musevi yıldızlı ya da Hıristiyan haçlı kolye, bilezik gibi aksesuvarların da yasaklandığını anlattınız. Fransa bu genellemeyi, laikliğin herkese eşitlik ilkesi gereği yapıyormuş.
O halde Türkiye de neden bunu yapmıyor?
Yasak neden sadece başörtüsüne, türbana konuyor?
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak hepimiz madem eşitiz, kipa, 6 köşeli yıldız ve haç da yasak olmalı."
Bu öneriden sonra devleti yönetenlerin özenle okumaları gereken bir ruh halini kelimelere döktü:
"Biliyorum, Musevi ve Hıristiyan öğrencilerin sayısı az ama simgesel olarak onlara da laiklik ilkeleri aynı yorumla uygulanmalı.
O zaman Anayasa Mahkemesi kararı ile zorunlu koşullar gereği, başını açacak bizler ve öğrenime devam etmeyi reddedenler hiç değilse a d a l e t ve e ş i t l i k duygularıyla biraz olsun teselli buluruz."

Onu dinlerken "Aynı bayrağın altında hissediyor... Dışlanmak elbette istemez... Eşitliğin ortak paydasını öneriyor... Akılcı ve uygar yaklaşıyor... Kültür düzeyi yükseldikçe, demokrasi harmanında birbirimizi anlayarak, birbirimizle hoşgörüyle yaşamak kolaylaşacak" düşünceleri, film kareleri gibi art arda akıyordu zihnimde.
Kültürün simyası bizi yaklaştırmakta.
O genç hanım, sadece Kuran kurslarının kültür coğrafyası izbelerinde kalsaydı, böyle bir uzlaşma üretimini nasıl yapardı?
Politikacıların bile düşünemediği, yoğuramadığı bir mantık mayasından bu güzelliği ortaya koyması kutlanmalıdır.
AKP hükümeti için de bir esin olabilir.

Sadece Kıbrıs için... Ya da başka paslı konular için değil, başörtüsü / türban bağlamında da artık yeni bir şeyler söyleyebilmek gerek.
Önce gerçeği tanımlayalım:
Halkın oylarıyla kabul edilmiş bir Anayasa ve o Anayasa gereği başörtüsü / türban için verilmiş k e s i n bir Anayasa Mahkemesi kararı var.
AKP, hukuk devleti olan Türkiye'de, Anayasa ve yasalar içinde ülkeyi yönetmek üzere seçilmiş ve bu işlevini ant içerek açıklamış bir siyasetçi kadrosudur.
Başörtüsü / türban için karşı görüşteyse Anayasa'yı değiştirir. Anayasa Mahkemesi de bu yeni hükümlere göre, başörtüsü / türban için yeni karar alır.
AKP, bunu yapmıyorsa, yapamıyorsa, içtiği ant ve hukuk devleti ilkeleri gereği, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamak, hatta, o kararların savunucusu olmak zorundadır.
Ama...
Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülen başörtüsü davasında, savunmasız bırakmak olmaz. Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda ek savunmayı e m i r l e geri çekmek, hukuk devletinde izah bulamaz.
Sayın Gül'ün "böyle inanıyoruz da ondan" söylemi ona yakışmıyor.
Anayasa hukukunun sınırları dışına çıkıyor. Çünkü hadise kişisel ya da partisel değildir. Hükümet görüşü de olamaz.
Devletin temel hukuku, hepsinin üstündedir.
Oysa...
AKP, bu talihsiz, hatta meşruiyeti tartışılır tavrı benimseyecek yerde, bir yeniliğe imza atabilir:
"Laiklikte eşit uygulamayı kipaya, 6 köşeli yıldıza, haça da yayar. Buna Musevi ve Hıristiyan yurttaşlarımız yürekten katılacakları gibi, kırgın ve tepkili olan bazı Müslüman kesimler de b a k ı n h i ç d e ğ i l s e b i r ş e y l e r y a p a b i l d i l e r yorumunu getirebilir.
Uzlaşma kültüründe adımlar, karşı düşünceden başka adımları da çeker. Yaklaşma olur."
Kıbrıs'ta değişimin ilk işaretini TV programlarında tartışan gençler vermişti... Bu genç ses de Türkiye için iyi işaret.
Uzlaşmayı başaracağız.