"Afiyet ola" demekle, "deniz suyu içilmez."
Bir Atasözü
Son Armutlu Belediye seçimleri için devlet yığınaklarını sıralayalım.
- 1.5 trilyon lira değerinde santral.
- Beldeyi anayola bağlayan 5 kilometre yol.
- Sulama kanalları.
- 500 kişiye iş vaadi. (Bir kısmına iş bulundu)
- Gün almak için sıra bekleyen 17 hastaya öncelikle tıbbi müdahale.
- Belde girişine yığılan iş makineleri.
"Erken seçim tarihi açıklansın. Belirsizlik olmasın" önerilerinin ve "seçimin ekonomiyi yörüngesinden çıkarmayacağı... kurumların ve kuralların artık oturmuş olduğu" yolundaki iddiaların yanlışlığına Armutlu seçim harcamaları kanıttır.
Beldeye bunlar yapılırsa, genel seçimde tüm Türkiye için olabilecekleri tahmin için siyaset bilimcisi olmaya gerek yok.
Ekonomik program ya deline deline kevgire döner... Ya da yırtılır.
Türkiye'de seçimler kapıyı çaldığında politika "Ali Desidero" tarzı delikanlıca yapılır.
IMF ile bir yeni anlaşmayı gelecek hükümetler düşünsün!
Yani erken seçime övgüler "afiyet ola" demekle deniz suyu içilemeyeceği söylemini hatırlatıyor.
Mesut Yılmaz'ın AB'ye tam üyelik görüşmeleri için uyarıları ve önerileri Türkiye'nin bu kez de şansını ıskalamaması için çok önemli.
Liderler toplantısında önerdiği seçim tarihi de siyaset geometrisine uygun.
Çünkü...
Deneyimler "İlkbaharda yapılan seçimlerin iktidara tepki oylarının tırmandığını" gösteriyor.
Soğuk kış ayları... Yakıt ve okul giderleri, pahalı yiyecekler, karanlık, uzun gecelerin karamsar psikolojisi henüz dağılmamışken seçim, iktidar partileri için handikaptır. Epeyce oy kaybı olur.
Buna karşılık, sonbaharın ilk aylarında seçim, toplum psikolijisinde daha olumlu bir zamanlamadır.
Sıcak yaz ayları, ucuzlamış meyve - sebze, tatil, yakıt ve okul giderlerinin olmayışı, piyasaların canlamaya, mahsul bedellerinin alınmaya başlaması...
O nedenle sonbaharda sandığa gidilmesi iktidar partilerinin avantajıdır.
Tabii...
Bu genel kural.
Ama her şeyi ağzına yüzüne bulaştıran hükümetler olursa, bu zamanlamanın da geçerliği yoktur.
2003 Ekim'i bu ortak hükümete sonbaharda seçim avantajı kuralından yararlanabileceği yeterli zamanı ve olanağı verir.
1 buçuk altın yıl, iyi kullanılırsa, sandığa, AB ile tam üyelik görüşmelerini başlatmış... Türkiye insanının yüzde 80'inin rüyalarını gerçekleştiren, ekonomiyi düze çıkaran, enflasyonu yüzde 25'e çeken, demokrasi kalitesinde çıtayı yükselten, sandıklardan "yöneten demokrasiyi çıkaracak" bir seçim sistemi değişikliklerini yapan hükümet.
Avrupa ile Asya arasında köprü değil, Avrupa'nın bir parçası olacak Türkiye...
Bunları yapabilmenin altyapısını zaten hazırladılar.
En sıkıntılı süreç geride kalmak üzere.
Eğer, dar parti tabanı hesaplarına girip sığ sularda kalmaz, ufku iyi görebilirlerse, hem kendileri kazanır... Hem Türkiye.
Öyle bir ortamda "bölücü" mü kalır?
Öcalan'ın idam edilmemesi sorun mu olur?
Fatih Terim, hep işadamlarına konuşuyor... Keşke bizim liderlere de ufuk, kendine güven, ofansif siyaset söyleşileri yapsa.
Siyasi partiler, futbol kulüpleri kadar içe dönüklükten kurtulsalar.
Ortak hükümetin liderleri artık Avrupa liginde oynayacaklarını, o standartta olmaları gerektiğini görebilseler.
Eskiden birileri diğerlerine "Turan'a... Turan'a" diye bağırırlardı.
Diğerleri de onlara "Moskova'ya... Moskova'ya" diye.
Şimdi hep birlikte bağırıyoruz:
"Avrupa'ya... Avrupa'ya."
Sonuç...
Gene de "seçim zamanında, yani 2004'te yapılmalı" söylemi Türkiye siyasetine ve bürokrasisine, ekonomi uygun olanıdır.