Güneri CIVAOĞLU
Bunalımın perde arkasından görüntüler:
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Karadayı, Cumhurbaşkanı Demirel'e brifing öncesi baş başa konuşmalarında ne dedi:
"Zatıalinize ve Sayın Başbakan'a benim Genelkurmay Başkanlığı görev süremin uzatılması konusunda hiçbir isteğimiz ve imamız olmamıştır.
Hal böyleyken...
Başta ben olmak üzere, silah arkadaşım komutanların emeklilik tayin ve terfileri konusunda Sayın Başbakan'dan kaynaklandığı anlaşılan ve basında yer alan yayınlar bizi çok üzmüştür.
Böylece...
Silahlı Kuvvetler, yıpranabilir.
Ordunun siyasi malzeme yapılması ve kamuoyu önünde tartışma konusu haline getirilmesi çok yanlış oluyor.
Hele, bu konuda sizin de onayınızın alındığı yolundaki iddialarda bulunulması, daha da rahatsızlık verici...
Sayın Cindoruk'un, sanki bir darbe varmışçasına - darbe en büyük irticadır - sözleri bir ortak tavır alış gibi görünüyor.
Siz de biliyorsunuz ki ordu, demokrasinin yanındadır.
Demokrasinin düşmanı olan irticadır."
Cumhurbaşkanı, sonra Hüsamettin Cindoruk'u kabul etti.
Ona, ordunun kaygılarını anlattı.
Kamuoyu önünde ordu için kullanılacak üslupta daha fazla özen istedi.
Sordu:
"Mesut Yılmaz ne yapmak istiyor?"
"Seçime gidiyor anlaşılan... Bu arada hükümetinin MGK ve 28 Şubat vesayeti altında olmadığının görüntüsünü vermek istiyor... Kamuoyu önünde komutanlara dönük söylemlerinin vermek istediği mesaj, bu olsa gerek. Çiller'in seçim meydanlarında kullanabileceği - Onbaşı Mesut -
sloganını geçersiz hale getirmek istiyor" cevabını aldı.
Buna karşın...
Dün sabah,
Cindoruk'un bana söylediği kısa bir cümle de ilginçtir.
"Mesut Bey bu arada niyazi de olabilir..."
Demirel'in
Yılmaz'la baş başa konuşmasına gelince...
Aldığım izlenimlere göre...
Yılmaz, son derece katı bir tavır ortaya koyuyor.
"Söylemlerim değişmeyecektir.
İrticayla mücadeleyi biz yaparız.
Kararı hükümet verir ve uygular.
Askerin görevi savunmadır.
Bu başarılı ve şerefli işlevi sürdürmeliler.
Orduyu kışlasına sokacağım."
Bu bağlamda da tekrarlayayım.
Yansıttığım bazı kelimeler değişik olabilir.
Ancak...
Mesajların içeriği ve üslubu budur.
Oysa...
Başkent kulislerinden sızan bilgilere göre,
Cumhurbaşkanı Demirel, hükümet ile iktidar arasında sertleşen ortamı,
Moğolistan Cumhurbaşkanı onuruna verilen yemekte yumuşatmaya çalışmış.
Her iki tarafa da
"bunun bir protokol yemeği olduğu, ılımlı bir görüntü verilmesi" yolunda
Cumhurbaşkanı'nın ricası iletilmiş.
Yuvarlak masada
Yılmaz ve
Karadayı'nın, birbirlerine tebessümle konuşmalarını yansıtan fotoğraf, işte böyle bir çabanın ürünü.
Aslında...
Bu ılımlı görüntüler devam edebilirdi.
Fakat...
Demirel "Yılmaz'ın grupta yaptığı son konuşmadan sonra, bunun artık çok zor hale geldiğini" söylüyor.
Deniz Baykal'a göre
"bu hükümetin denizi bitti."
Söylediklerini yansıtayım:
"Gene de 27 Mart'a kadar, 1 hafta daha bekleriz.
Yılmaz'a bu tehlikeli gösteriyi sürdürmenin aleti olmayız.
Bir gensoruluk canı var.
Veririz, aşağı indiririz."
Bu arada...
İktidarla komutanlar arasındaki ilişki üzerine fikir çeşitlemeleri yapılıyor.
"Yarın...
Kardak krizine benzeyen ve Türkiye'yi savaşın eşiğine getirecek bir bunalımla karşı karşıya kalsak, birbirine güvenini yitirmiş bu hükümetle, komutanlar arasında Türkiye'nin güvenliği için en hayati kararlar nasıl alınır?
Komutanlar, ağustos şurasına kadar arkalarında hükümetin tam desteğini bulmadan nasıl görevlerini sürdürürler?"
Bu ve benzeri sorunlar konusunda
Deniz Baykal şöyle diyor:
"Bu hükümet değişir.
Şura toplantısı bir başka hükümetle yapılır.
Başbakan'ın rest çektiği ve kulağından tutup görevden aldığı gibi bir görüntüyle Orgeneral Karadayı'nın emekliye sevki yanlış olur.
Yeni bir Başbakan'la, emir komuta kademesinde yeni düzenlemeler her türlü siyaset polemiğinin dışında, tamamen yasalara ve TSK geleneklerine göre yapılır."
Baykal desteklemiyorsa, artık, bu hükümetin son haftalarını yaşamakta olduğu görünüyor.
Öte yandan...
Cindoruk da, bu denli ciddi bir kilitlenme sürerse
"Bir bağımsızın Başbakanlığındaki seçim hükümetine karşı olmayabileceklerini" söyledi.
Aslında...
Yılmaz, Refahyol döneminde şırazesinden çıkmış bulunan
Türkiye'deki kurumların
kuvvetler skalasını, yeniden
Anayasal düzenine ve
ölçütlerine oturtma çabasındadır.
Ordu, çıtasının üzerine çıkmışsa, Yılmaz'ın skalayı oturtma çabası özde yanlış olmayabilir.
Ama...
Sosyal ve siyasal olaylarda başarı için kurallar, şöyle sıralanır:
"Doğru yer... doğru zaman... doğru insan... doğru üslup."
Bu 4 doğrunun çok hadisede varolduğu söylenebilir mi?
Doğru yer Kafkasya mı?
Doğru zaman tayinlerin 6 ay önce tartışmaya açılması mı?
Doğru insan gazeteciler mi?
Doğru üslup kamuoyu önünde tartışmak mı?"
Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr