Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Sultanın petrol haritası

SULTAN II. Abdülhamid bilindiği gibi marangozluğa meraklıdır. Sadece tek bir şifreyle açılabilen bir sandık yapar.
İçine kendi hazırlattığı “petrol arazilerinin bulunduğu yerlerin işaretli olduğu haritayı” koyar.
Bu haritanın aslı şu anda Başbakanlık Osmanlı Arşivleri Hazine-i Hassa bölümünde saklanmakta.
Vizyona yeni giren Sultanın Sırrı filmi, bu haritanın bulunduğu sandığın peşine düşen iki Amerikalı ajanla Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü’nün mücadelesini anlatıyor.
Filmin senaristi-yapımcısı Ömer Erbil, “Diyarbakır Bismil’de 4-5 ay önce petrol bulunduğu haberini okuyunca bu haritayı açmış ve Bismil’in de haritada işaretli olduğunu” görmüş.
Filmde 1200 yıllık dehlizler kullanılıyor. Dehlizlerdeki çekimlerde bir oyuncunun suratına yüzlerce yıldır fareler, örümcekler, yılanların cirit attığı su sıçrıyor ve yüzü kabaran oyuncu günlerce hastanede tedavi ediliyor.
Filmde müze müdürünü canlandıran Sinan Albayrak’ın gerçek hayatındaki değerleri filmdeki rolüyle örtüşüyor.
Sinan, ölümle burun buruna gelmek söyleminin canlı kanıtı.
Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisinde ölüme çok yaklaşmıştı.

Mavi Marmara öncesi yıldırım nikâhı
Mavi Marmara’ya binmeden önce uzun ayrılıklar yaşadığı sevgilisi Başak Daşman’la buluşuyor. Onunla 3 gün geçiriyor ve son gün yıldırım nikâhı kıydırıyor. Başak Daşman şöyle anlatıyor:
Ben sanıyordum ki gidecek ve 15-20 gün sonra aynı gemiyle dönecek... Ama başka senaryolar geçermiş kafasından onun... “İsrail bize engel olursa, bizi tutuklarlarsa yeni çıkarttıkları yasaya göre 2 yıl orada hapiste kalmam gerekir... O halde gitmeden evleneyim” diye düşünmüş. Bana bunlardan bahsetmedi.
Filmde Ermeni bir genç kız olan Alin’i canlandıran Başak Daşman da başarılı bir performans sergiliyor.
Şeffaf Oda’da Sultanın Sırrı çözülüyor.

Haberin Devamı

Sultanın petrol haritası

LEYLA’NIN EVİ’NDE AYÇA’NIN GÖZYAŞLARI
“NE olursa olsun show devam etmeli” söylemi, tartışılan konu. Ailesinden birini ya da çok yakın arkadaşını toprağa veren kişi sahneye çıkıp oynamalı mı? Bunun son örneğine cuma gecesi MKM’de tanık oldum. Leyla’nın Evi’nde perde inmişti. Oyuncular, izleyicileri selamlıyordu.
Oyunun en renkli karakteri Ayça Varlıer’in gözlerinden yanaklarına yaşlar süzülüyordu. Bunlar alkışlar nedeniyle duygu yaşları dağıldı.
Aylardır iki sevgiliyi canlandırdığı Onur Bayraktar’ın elini artık tutamadığı/tutamayacağı gerçeğiyle yüzleşti o gece...
Gözyaşları akıp gitti.
Rol arkadaşı, yakın dostu Onur Bayraktar motosiklet kazasında ölmüştü, paramparça motoruyla uğurlamıştı.
En zor rol ise, Onur Bayraktar’ın ölümünün ardından onun yerine Bülent Seyran’la el ele izleyiciyi selamlamaktı...
Seyran daha önce oyunun reji asistanıymış.
Kısa sürede rolüne adapte olmuş.
Zülfü Livaneli’nin 60 baskı yapmış romanı “Leyla’nın Evi” tiyatro sahnesinde...
Nedim Saban’ın yönettiği oyunda Celile Toyon alkışların odağıydı.
Ali Yekta’yı oynayan Nuri Gökaşan’ın da performansı etkileyici.
Leyla’nın Evi için Zülfü Livaneli, özgün müziklerinin dışına çıkmış ve büyük bir sürpriz yapmış.
Oyun için vals ve hip hop müzikler bestelemiş.
İki kültür arasında sıkışmış Almancı bir hip hop’çıyı oynayan olan Roxy karakterinde Ayça Varlıer sahnede devleşiyor.

Haberin Devamı

Sultanın petrol haritası

EFSANE GOMİDAS
Amerika’da “Osmanlı Ermenilerine soykırım yasa teklifinin” yeniden gündeme getirilişiyle efsane Ermeni müzisyen Gomidas’ın 140. doğum günü bağlamında düzenlenen gösteri örtüştü.
“Diaspora Ermenilerinin” bu coğrafyadaki gerçeklerden nasıl da uzak kaldığının kanıtıydı Lütfü Kırdar’daki gece...
Salon, büyük çoğunluğu İstanbullu Ermeni yurttaşlarımız tarafından -tek boş koltuk kalmamacasına- doluydu.
Ön sırada Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile protokol mensuplarının yanı sıra İstanbul Rum Patriği Bartholomeus ile Ermeni Kilisesi’nden din adamları vardı.
Gomidas Kütahya’da doğmuş. 1915’te 500 Ermeni aydınıyla birlikte sürgüne gönderilmiş. İstanbul’a dönebildiğinde en yakın arkadaşlarını yitirmiş olmanın kederiyle bunalıma girmiş... 1918’den 1935’e kadar Paris’te psikiyatri kliniğinde tek kelime konuşmadan geçmiş ömrü...
Yansıda bu öykü görüntüler eşliğinde anlatılırken kullanılan sözcükleri özenle izledim, “kıyım” ve “tehcir” söylemleri vardı ama “soykırım” telaffuz edilmeli.
Gomidas bir “Türk müzisyeni” nasıl anılırsa öyle bir özgür ortamda anıldı.
Keşke o gecenin video çekimi Amerika’daki Diaspora’ya ve parlamenterlere gönderilse...