CNN İnt. şubat ayının izlenecek ilk üç konusunu açıkladı:
Bunlardan birincisi Irak, ikincisi Kıbrıs...
Üçüncüsü ise, ABD iç politikası ile ilgili. Geçiyorum. Türkiye, her iki gündem maddesinin de tam ortasındaki sıcak noktada.
Irak’a müdahale süreci bağlamında Türkiye’nin stratejisi kalın çizgileriyle belirlenmiştir.
"- Barışçı çözüm olanaklarının sonuna kadar zorlanması.
- Müdahale için BM kararı.
- ABD’ye üs ve limanların açılması, Güneydoğu’dan ABD’ye sadece 15 - 20 bin asker için geçiş koridoru verilmesi için TBMM onayı.
- Türkiye’nin Kuzey Irak’ı 2 kolorduyla denetime alması.
Savaş sonrası oldubittilere karşı bir güvence oluşturulması.
- Savaş sonrası Irak’ın toprak bütünlüğünü koruması. Kuzey Irak Kürtlerine tanınacak ayrıcalığın - tercihen özerklik - Musul ve Kerkük bölgesindeki Türkmenlere de sağlanması."
Türkiye’nin kendi inisiyatifi dışında gelişimler olsa bile, bu parametreler, en az zarar ve göreceli güvenlik unsurları gözetilerek belirlenmiştir.
Siyasi iktidar, muhalefet, ordu, sivil unsurlar bu yol haritası etrafında birleşmiştir.
Söylem akortu var.
Buna karşılık Kıbrıs sorununun yol haritası gri.
Belirsiz...
Ulusal stratejisi, parametreleri ve aşamaları yeterince bilinmiyor.
Söylem akortu da yok.
İktidar partisinin genel başkanı ve "gölge başbakan" denebilecek Erdoğan ile Dışişleri Bakanlığı, ordu ve Denktaş’ın karşıt söylemleri, aralarında görüş ayrılıkları kuşkularını veriyor.
Özellikle Erdoğan ile Denktaş ve komutanlar arasında açının genişlemekte olduğu izlenimleri yaygın.
Oysa... "Rotası olmayan geminin yelkenlerini dolduracak rüzgâr yoktur."
Eğer strateji tam olarak belirlenmemişse, iktidar, muhalefet, kamuoyu, ordu, KKTC kamuoyu ve Denktaş arasında bir ortak payda yaratılmamışsa, geminin kaptan köşkünde anlaşmazlık nedeniyle rota çizilememişse, rüzgâr da bulunamaz.
Denktaş, Kıbrıs Türklerine büyük hizmetler vermiş bir değerdir. Canı pahasına tehlikeleri göğüslemiştir. Kurt politikacıdır. "Çözümsüzlük, çözümdür" politikasıyla Kıbrıs’ı bugünkü güçlü pazarlık konumuna taşımıştır.
Ama... İyi yarışmak her zaman "kazanmak" demek değil.
Final ipini de göğüslemek gerekir.
KKTC’nin önüne, kimsenin yakın zamanlara kadar düşünde bile göremediği olanaklar ve statü, iyi koşulmuş maraton nedeniyle konulmuş bulunuyor.
Annan planı elbette mükemmel değil. Elbette, Türkiye’nin ve KKTC’nin aradığı güvenceleri ve stratejik kaygıları da "tam" cevaplandırmıyor.
Ama... Akılcı düzenlemelerle bir sonuca ulaşılabilir.
Denktaş, uzun yarışın sonunda ipi de göğüsleyebilmeli.
Bakınız bunca gösterilere karşın toplumun büyük çoğunluğu barış görüşmelerini gene onun sürdürmesini istiyor. Büyük çoğunluk Türkiye güvencesinin sürmesi gereğini vurguluyor. Sağduyuyla yaklaşarak Rumlarla iç içe yaşanmaması gerektiği mesajını veriyor.
Ama... Gene büyük çoğunluk artık Güney’le onurlu bir barış, AB pasaportu, uluslararası kimlik ve barışın yanında.
Toplumun lokomotifi genç ve aydın kesimde bu oran daha da yüksek.
Daha şimdiden muhalefet partisi CTP, Denktaş’ın iktidardaki UBP’sinin az da olsa önünde.
Bütün barış olasılıkları ıskalanırsa, yıl sonundaki seçimlere kadar aradaki bu fark çok büyüyebilir.
Şimdilerde Denktaş’ın görüşmeleri sürdürmesinden yana olan rüzgârlar yön değiştirir.
Seçimlerden sonra Denktaş, görüşmeleri sürdürme yetkisinin elinden alındığını ve bir bakıma başkanlık sarayına kilitlendiğini görebilir.
Öyle bir ortamda Türkiye’nin stratejik güvenliğinden sorumlu kurumların da KKTC üzerinde etkinliği azalır.
Güney kesimi, Kuzey’e karşı bu kadar "verici" olmayabilir.
Denktaş, ona tarihin verdiği bu şansı toplumu için ve Türkiye için en iyi koşullarla ve zamanlamayı ıskalamadan kullanmalıdır.
Başında taç gibi taşıdığı geçmişi, canını yakacak dikenli telden bir çembere dönüşmemeli.