TORBA Yasa nedir? Birbiriyle hiç ilişkisi olmayan çeşitli konularda maddeleri içine koy, Meclis’te oyla...
Adı üstünde “Torba Yasa...”
Torba Meclis’ten geçip Resmi Gazete’de yayınlandıktan sonra “tak torbayı koluna her madde kendi yasasına...”
Ancak...
Bunun yanı sıra bir de “torba dosya” izlenimi veren davalar var.
Birbirinden alakasız olması gereken ama iki kelimeyi bir araya getiremeyen, verdiği ifadede (!!) kış ortasında deniz subayına beyaz üniforma giydirterek doğru sözlü olduğunu (!!) apaçık ortaya koyan gizli şahitlerle dosyaları, çok sayıda davayı, yüzlerce sanığı aynı torbaya koyan davalardan bahsediyorum.
Örneğin...
“Ergenekon...”
İlker Başbuğ Paşa tahliye olduğu gün patlamıştı.
“Sınıf arkadaşım” Hurşit Tolon Paşa neyin nesi olduğu belli olmayan bir gizli sanığın ifadesiyle, Zirve katliamının düzenleyicisi olmakla suçlandı ve o hala içeride...
Bunu söyleyen Başbuğ ise Türkiye’nin 26’ncı Genelkurmay Başkanı’dır.
Meslek yaşamının büyük bölümünü teröre karşı mücadeleyle geçirmiştir.
Ama...
Silivri’ye “terör örgütü kurmak” suçlamasıyla kapatılmıştı.
.........................
Bunları yazmamın nedeni “geciken adalet” yanlışlığımıza işaret etmektir.
Bir “Ergenekon” miti yaratmak için, kolları her yere uzanan bir ahtapot örgüt imajı oluşturmanın sonucu birçok dosya aynı torbaya girerse...
Binlerce dosya, yüzlerce sanık tek bir davada toplanırsa...
Davalar uzar, Ergenekon’da olduğu gibi “karar gerekçesi” bile 7 ay geçtiği halde yazılamamış olur.
Adalete ve yargıya bütün saygımla ifade ediyorum ki bugün tahliyelerin bıraktığı karışık duyguların nedeni bu “Ergenekon torbasıdır.”
Doğu Perinçek’in, gazeteci Tuncay Özkan’ın, Yalçın Küçük Hoca ve Merdan Yanardağ’ın tahliye kararlarını elbette sevinçle karşılıyoruz.
Şener Eruygur ve Hasan Iğsız için de daha adil bir yargılama sürecinin başlayacak olması olumludur.
........................
Tuncay Özkan hapishaneye girerken 14 yaşında bıraktığı kızı o tahliye olurken 21 yaşında...
Genç kızın sevincini ekranda izlerken duygularım daha da yoğunlaştı.
Fakat...
Tahliye edilen bazı isimler içimi acıttı.
Danıştay katliamında suçüstü yakalanmış olan Alparslan Arslan -mahkemeye hakaret suçundan hâlâ içeride tutulmakta- ve neden Ergenekon dosyasında olduğunu anlayamadığım başka dünyaların insanları da tahliye oldular. Hatta Hrant Dink’in öldürülmesi olayının sorumlularından biri ve Zirve katliamının sanıkları da...
........................
Neredeyse “ilgili ilgisiz pek çok dosyanın” Ergenekon torbasına girmesi sonucu işte böyle bir ruhsal “gel-gitler” yaşatan tahliye kararlarıyla karşı karşıyayız.
Oysa...
Dosyalar ayrı ayrı davalara konu olsaydı...
Kararlar böylesine uzamaz, birkaç yılda sonuçlanır, Yargıtay’da onanırdı.
“Uzun tutukluluk” gerekçesi iç acıtan dayatmayı yapamazdı.
Bize gazeteciliğe başladığımız ilk günlerde hiçbir gazetecilik okulu kitabında olmayan bir ders şöyle verilirdi:
“Şu simidi görüyorsun.
Tamamını ağzına atıp yiyebilir misin?
Tabii ki hayır.
N’aparsın?
Küçük parçalar halinde koparır öyle yersin.
Haberini, tıpkı simit parçalar gibi kısa cümleler kurarak yazacaksın.”
Ergenekon torba gibi içi doldurulmadan, ayrı ayrı davalar olarak görülseydi “tahliyesi” de, “beraati” de, “mahkumiyeti” de kamu vicdanını tatmin ederdi.